ve hâkeza... "Allahü Ekber Allahü Ekber" ve duadan sonra "Lâ ilahe illallah Lâ ilahe illallah" otuzüç defa o tarîkat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sâbık mana ile o ihvan-ı tarîkatı nazara alıp, o halkanın serzâkiri olan Zât-ı Ahmediyeye (A.S.M.) müteveccih olup
اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ
der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.
Said Nursî
* * *
Hâfız Ali'nin bu defaki mektubunda çok mübarek ve yüksek duası bizi en derin ruhumuzdan mesrur edip şükre sevketti. Ve her musibetzedeye ve hüzün ve kederlere düşenlere mana-yı işarîsiyle mededres ve halaskâr ve şifadar ve medar-ı sürur olan
اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
ve
اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
her musibetzedeye baktığı gibi, bu geçen hastalık cihetiyle bize de baktığını yazıyor. Evet Hâfız Ali (R.H.) o noktayı tam görmüş. Ben de tasdiken derim ki: Eğer o hastalık yirmi derece tezauf etseydi, bizlere kazandırdığı neticeye nisbeten yine ucuz düşerdi ve rahmet olurdu. Fakat Hâfız Ali'nin (R.H.) üstadı hakkında, benim haddimden çok fazla isnad ettiği meziyet ve masumiyeti; onun masum lisanıyla hakkımda medih olarak değil, belki bir nevi dua olarak tasavvur ediyoruz.
Hem Hâfız Ali'nin, Sava gibi yerler, karyeler ve Isparta, bir Medrese-i Nuriye hükmüne geçmesi ve Risale-i Nur'un sadık şakirdleri hârikulâde olarak günden güne yükselmeleri, tenevvür etmeleri, bizleri belki Anadolu'yu belki Âlem-i İslâm'ı mesrur ve müferrah eden bir hakikatlı haber telakki ediyoruz.
اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَ اَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ
der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.
Said Nursî
Hâfız Ali'nin bu defaki mektubunda çok mübarek ve yüksek duası bizi en derin ruhumuzdan mesrur edip şükre sevketti. Ve her musibetzedeye ve hüzün ve kederlere düşenlere mana-yı işarîsiyle mededres ve halaskâr ve şifadar ve medar-ı sürur olan
اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
ve
اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
her musibetzedeye baktığı gibi, bu geçen hastalık cihetiyle bize de baktığını yazıyor. Evet Hâfız Ali (R.H.) o noktayı tam görmüş. Ben de tasdiken derim ki: Eğer o hastalık yirmi derece tezauf etseydi, bizlere kazandırdığı neticeye nisbeten yine ucuz düşerdi ve rahmet olurdu. Fakat Hâfız Ali'nin (R.H.) üstadı hakkında, benim haddimden çok fazla isnad ettiği meziyet ve masumiyeti; onun masum lisanıyla hakkımda medih olarak değil, belki bir nevi dua olarak tasavvur ediyoruz.
Hem Hâfız Ali'nin, Sava gibi yerler, karyeler ve Isparta, bir Medrese-i Nuriye hükmüne geçmesi ve Risale-i Nur'un sadık şakirdleri hârikulâde olarak günden güne yükselmeleri, tenevvür etmeleri, bizleri belki Anadolu'yu belki Âlem-i İslâm'ı mesrur ve müferrah eden bir hakikatlı haber telakki ediyoruz.
Yükleniyor...