hattâ taamın zerratı, hüceyrat-ı bedenin tegaddisi için kemal-i intizam ile koşmaları bir Rabb-i Kerim'in emriyle bir vazife-i muavenet ve teavün ve uhuvvet olduğunu ve kavînin zaîfe müsahhariyeti olduğunu kör olmayan görür.
Amma düstur-u cidal ise; bir kısım hayvanat-ı zalimenin sû'-i istimallerinden neş'et eden bir düstur-u cüz'î-yi gayr-ı fıtrîdir. Meselâ: Âkil-ül lahm canavarların vazifeleri, sıhhiye neferleri gibi hayvanatın cenazelerini toplamak; berr ve bahrin yüzünü temizlemektir. Onların sağ olan hayvanları yemeleri, sû'-i istimaldir, gayr-ı meşru'dur. Cezasını çekeceklerdir. Bu düsturun çürüklüğünü gördün. Şimdi, her zîhayat nefsine mâliktir diye olan düsturun mahiyetini gör:
Zîhayat içinde en eşref ve ihtiyarca en geniş olan insandır. Halbuki insanın ef'al-i ihtiyariyesi içinde en hafifi ve en zahiri, söz söylemesi ve yemek ve içmesi ve düşünmesidir. Halbuki insanın bunlarda dest-i ihtiyarının müdahalesi ne kadar az olduğu azıcık düşünmekle anlaşılır. Halbuki mahlukatın en eşrefi olan insanın eli, tasarruf-u hakikîden bu derece bağlı olsa; başka hayvanat ve cemadat, sırf birer
Amma düstur-u cidal ise; bir kısım hayvanat-ı zalimenin sû'-i istimallerinden neş'et eden bir düstur-u cüz'î-yi gayr-ı fıtrîdir. Meselâ: Âkil-ül lahm canavarların vazifeleri, sıhhiye neferleri gibi hayvanatın cenazelerini toplamak; berr ve bahrin yüzünü temizlemektir. Onların sağ olan hayvanları yemeleri, sû'-i istimaldir, gayr-ı meşru'dur. Cezasını çekeceklerdir. Bu düsturun çürüklüğünü gördün. Şimdi, her zîhayat nefsine mâliktir diye olan düsturun mahiyetini gör:
Zîhayat içinde en eşref ve ihtiyarca en geniş olan insandır. Halbuki insanın ef'al-i ihtiyariyesi içinde en hafifi ve en zahiri, söz söylemesi ve yemek ve içmesi ve düşünmesidir. Halbuki insanın bunlarda dest-i ihtiyarının müdahalesi ne kadar az olduğu azıcık düşünmekle anlaşılır. Halbuki mahlukatın en eşrefi olan insanın eli, tasarruf-u hakikîden bu derece bağlı olsa; başka hayvanat ve cemadat, sırf birer
Yükleniyor...