büyük bir fiat veriyor. Hem istifaden için senin elinde bırakıyor. Hem külfet-i idaresini kendisi deruhde ediyor. İşte sana beş mertebe kâr içinde kâr! Halbuki ey gafil! Ona satmadığından, emanette hıyanet ettin. Hem bütün bütün kıymetten düşürttün. Hem bilâ-faide senin elinde zayi' olacak. Hem o yüksek fiat elinden gidecek. Hem senin zimmetinde, günahı ile tekâlif-i idaresi ve âlâmı ile zahmet-i muhafazası kalacak. İşte beş müdhiş derecede hasaret içinde hasaret.
Şu muameledeki vaziyetin ile öyle miskin bir adama benzersin ki; o adam bir dağda bulunur. O dağda öyle bir zelzele var ki, bütün emsalini sıra ile derin derelere atıp, ellerinde olan herşeyi parça parça ediyor. Nöbet, o adama gelmek üzeredir. Halbuki o adamın elinde bir emanet var. O emanet, öyle bir makine-i murassaa-i acibedir ki, o makine içindeki hesabsız mizanlar ve âletlerle, nihayetsiz faideler ve semereler verebilir. O elîm halette iken gördü ki, makinenin hakikî mâliki tarafından gelen bir adam der ki: Seyyidim, senden bu emaneti satın almak ister. Tâ ki bu dereye sukutun ile faidesiz kırılmasın, muhafaza etsin. Ve sen dereden çıktıktan sonra, kırılmayacak bir surette yine sana teslim edecek.
Şu muameledeki vaziyetin ile öyle miskin bir adama benzersin ki; o adam bir dağda bulunur. O dağda öyle bir zelzele var ki, bütün emsalini sıra ile derin derelere atıp, ellerinde olan herşeyi parça parça ediyor. Nöbet, o adama gelmek üzeredir. Halbuki o adamın elinde bir emanet var. O emanet, öyle bir makine-i murassaa-i acibedir ki, o makine içindeki hesabsız mizanlar ve âletlerle, nihayetsiz faideler ve semereler verebilir. O elîm halette iken gördü ki, makinenin hakikî mâliki tarafından gelen bir adam der ki: Seyyidim, senden bu emaneti satın almak ister. Tâ ki bu dereye sukutun ile faidesiz kırılmasın, muhafaza etsin. Ve sen dereden çıktıktan sonra, kırılmayacak bir surette yine sana teslim edecek.
Yükleniyor...