Sonra bütün gayelerin nefsine ait olduğunun hasrıyla galat ediyor. Sonra, her şeyin kıymeti menfaatı nisbetinde olduğunun takdiriyle galat ediyor. Hattâ Zühre yıldızını kokulu bir zühreye mukabil almaz. Çünki kendisine menfaatı dokunmuyor.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Ubudiyet, sebkat eden nimetin neticesi ve onun fiatıdır. Gelecek bir nimetin mükâfat mukaddemesi ve vesilesi değildir. Meselâ: İnsanın en güzel bir surette yaratılışı, ubudiyeti iktiza eden sâbık bir nimet olduğu ve sonra da, imanın i'tasıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiyeti iktiza eden sâbık nimetlerdir. Evet nasılki midenin i'tasıyla bütün mat'umat i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor; hayatın i'tasıyla da, âlem-i şehadet müştemil bulunduğu nimetler ile beraber i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor.
Ve keza nefs-i insanînin i'tasıyla, bu mide için mülk ve melekût âlemleri nimetler sofrası gibi kılınmıştır. Kezalik imanın i'tasıyla, mezkûr sofralar ile beraber, esma-i hüsnada iddihar edilen defineleri de sofra olarak verilmiş oluyor. Bu gibi ücretleri peşin aldıktan sonra, devam ile hizmete mülazım olmak lâzımdır. Hizmet ve amelden sonra verilen nimetler mahza onun fazlındandır.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Enva'ın efradında, bilhâssa haşerat ve hevam kısmında görünen fevkalâde çoklukta müşahede edilen hârikulâde gayr-ı mütenahî bir cûd u sehavet vardır. Kemal-i ittikan ve intizam ile bütün enva'da bulunan şu kesret-i efrad, tecelliyat-ı İlahiyenin gayr-ı mütenahî olduğuna ve Cenab-ı Hakk'ın mahiyeti her şeye mübayin olduğuna ve bütün eşya onun kudretine nisbeten mütesavi olduğuna sarahaten delalet eder.
Evet bu cûd-u icad, Sâni'in vücubundandır. Nevide celalîdir, ferdde cemalîdir.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanın yaptığı san'atların sühulet ve suubet dereceleri, onun ilim ve cehliyle ölçülür. Ne kadar san'atlarda bilhâssa ince ve latif cihazatta ilmî mehareti çok olursa, o nisbette kolay olur. Cehli nisbetinde de zahmet olur. Binaenaleyh eşyanın hilkatinde sür'at-i mutlaka ile vüs'at-i mutlaka içinde görünen sühulet-i mutlaka, Sâni'in ilmine nihayet olmadığına hads-i kat'î ile delalet eder.
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Ubudiyet, sebkat eden nimetin neticesi ve onun fiatıdır. Gelecek bir nimetin mükâfat mukaddemesi ve vesilesi değildir. Meselâ: İnsanın en güzel bir surette yaratılışı, ubudiyeti iktiza eden sâbık bir nimet olduğu ve sonra da, imanın i'tasıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiyeti iktiza eden sâbık nimetlerdir. Evet nasılki midenin i'tasıyla bütün mat'umat i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor; hayatın i'tasıyla da, âlem-i şehadet müştemil bulunduğu nimetler ile beraber i'ta edilmiş gibi telakki ediliyor.
Ve keza nefs-i insanînin i'tasıyla, bu mide için mülk ve melekût âlemleri nimetler sofrası gibi kılınmıştır. Kezalik imanın i'tasıyla, mezkûr sofralar ile beraber, esma-i hüsnada iddihar edilen defineleri de sofra olarak verilmiş oluyor. Bu gibi ücretleri peşin aldıktan sonra, devam ile hizmete mülazım olmak lâzımdır. Hizmet ve amelden sonra verilen nimetler mahza onun fazlındandır.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Enva'ın efradında, bilhâssa haşerat ve hevam kısmında görünen fevkalâde çoklukta müşahede edilen hârikulâde gayr-ı mütenahî bir cûd u sehavet vardır. Kemal-i ittikan ve intizam ile bütün enva'da bulunan şu kesret-i efrad, tecelliyat-ı İlahiyenin gayr-ı mütenahî olduğuna ve Cenab-ı Hakk'ın mahiyeti her şeye mübayin olduğuna ve bütün eşya onun kudretine nisbeten mütesavi olduğuna sarahaten delalet eder.
Evet bu cûd-u icad, Sâni'in vücubundandır. Nevide celalîdir, ferdde cemalîdir.
İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsanın yaptığı san'atların sühulet ve suubet dereceleri, onun ilim ve cehliyle ölçülür. Ne kadar san'atlarda bilhâssa ince ve latif cihazatta ilmî mehareti çok olursa, o nisbette kolay olur. Cehli nisbetinde de zahmet olur. Binaenaleyh eşyanın hilkatinde sür'at-i mutlaka ile vüs'at-i mutlaka içinde görünen sühulet-i mutlaka, Sâni'in ilmine nihayet olmadığına hads-i kat'î ile delalet eder.
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Yükleniyor...