ONİKİNCİ LEM'A:
Arkadaş! Hayat, Hâlık'ın ehadiyetine bürhan olduğu gibi, mevt de devam ve bekasına bir delildir. Evet nasıl akan nehirlerin, dalgalanan denizlerin kabarcıkları ve yeryüzünde bulunan sair şeffaflar, şemsin ziya ve timsallerini göstermekle şemsin vücuduna şehadet ettikleri gibi; o kabarcık gibi şeffaflar ölüp, söndükten sonra yerlerine müteselsilen gelip geçen emsalleri, yine şemsin ziya ve timsallerini gösterdiklerinden, şemsin devam ve bekasına ve bütün o şuaat, celevat ve timsallerin bir Şems-i Vâhid'in eseri olduklarına şehadet ediyorlar. İşte o şeffaflar, vücudlarıyla şemsin vücuduna ve ademleri ve ölümleriyle de şemsin devam ve bekasına delalet ediyorlar.
Kezalik mevcudat, vücuduyla "Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve ölüm ve zevaliyle, teceddüdî bir teselsül ile yerlerine gelen emsali, Sâni'in ezelî ve ebedî vâhidiyetine şehadet ediyorlar.
Evet leyl ve neharın ihtilafı, fusul-i erbaanın tahavvülü ve unsurların tebeddülü hengâmlarında meydana çıkan şu güzel mevcudat ve bu latif masnuatta devamla cereyan eden mübadele ve devr ü teslim muamelesi kat'î bir şehadetle, sermedî, âlî, daim-üt tecelli bir Sahib-i Cemal'in vücuduna ve bekasına ve vahdetine şehadet eden kat'î bir bürhandır.
Ve keza senevî inkılablarda, müsebbebat ile esbabın birlikte ölüm ve zevali ve sonradan ikisinin yine birlikte iadeleri, esbabın da müsebbebat gibi âciz masnu ve mahluklardan olduğuna delalet ettiği gibi; bu masnuat ve mevcudatın, bir Zât-ı Vâhid'in müteceddid bir san'atı olduğuna da şehadet eder.
ONÜÇÜNCÜ LEM'A:
Arkadaş! Zerrelerden tut, seyyarelere kadar ve nakışlardan şemslere varıncaya kadar her şey, zâtında, hakikatında sabit olan "acz ve fakr"ın lisan-ı haliyle Sâni'in vücub-u vücudunu ilân eder.
Ve keza acziyle beraber, nizam-ı umumînin bozulmaması için, hâmil bulunduğu acib ve mühim vazifeler cihetiyle Sâni'in vahdetine delalet eder. Binaenaleyh Sâni'in vâcib ve vâhid olduğuna her şeyde iki şahid olduğu gibi, Hâlık'ın Ehad u Samed olduğuna da her bir zîhayatta iki âyet vardır.
{(*): İhtar: Kâinatın eczasından her bir cüz'ün ellibeş lisanla Vâhid-i Ehad ve Vâcib-ül Vücud'u ilân etmekte olduğunu, Kur'anın feyzinden fehmedip, icmalen "Katre" namındaki eserimde beyan etmişimdir. Arzu eden oraya müracaat etsin.}
Arkadaş! Hayat, Hâlık'ın ehadiyetine bürhan olduğu gibi, mevt de devam ve bekasına bir delildir. Evet nasıl akan nehirlerin, dalgalanan denizlerin kabarcıkları ve yeryüzünde bulunan sair şeffaflar, şemsin ziya ve timsallerini göstermekle şemsin vücuduna şehadet ettikleri gibi; o kabarcık gibi şeffaflar ölüp, söndükten sonra yerlerine müteselsilen gelip geçen emsalleri, yine şemsin ziya ve timsallerini gösterdiklerinden, şemsin devam ve bekasına ve bütün o şuaat, celevat ve timsallerin bir Şems-i Vâhid'in eseri olduklarına şehadet ediyorlar. İşte o şeffaflar, vücudlarıyla şemsin vücuduna ve ademleri ve ölümleriyle de şemsin devam ve bekasına delalet ediyorlar.
Kezalik mevcudat, vücuduyla "Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve ölüm ve zevaliyle, teceddüdî bir teselsül ile yerlerine gelen emsali, Sâni'in ezelî ve ebedî vâhidiyetine şehadet ediyorlar.
Evet leyl ve neharın ihtilafı, fusul-i erbaanın tahavvülü ve unsurların tebeddülü hengâmlarında meydana çıkan şu güzel mevcudat ve bu latif masnuatta devamla cereyan eden mübadele ve devr ü teslim muamelesi kat'î bir şehadetle, sermedî, âlî, daim-üt tecelli bir Sahib-i Cemal'in vücuduna ve bekasına ve vahdetine şehadet eden kat'î bir bürhandır.
Ve keza senevî inkılablarda, müsebbebat ile esbabın birlikte ölüm ve zevali ve sonradan ikisinin yine birlikte iadeleri, esbabın da müsebbebat gibi âciz masnu ve mahluklardan olduğuna delalet ettiği gibi; bu masnuat ve mevcudatın, bir Zât-ı Vâhid'in müteceddid bir san'atı olduğuna da şehadet eder.
ONÜÇÜNCÜ LEM'A:
Arkadaş! Zerrelerden tut, seyyarelere kadar ve nakışlardan şemslere varıncaya kadar her şey, zâtında, hakikatında sabit olan "acz ve fakr"ın lisan-ı haliyle Sâni'in vücub-u vücudunu ilân eder.
Ve keza acziyle beraber, nizam-ı umumînin bozulmaması için, hâmil bulunduğu acib ve mühim vazifeler cihetiyle Sâni'in vahdetine delalet eder. Binaenaleyh Sâni'in vâcib ve vâhid olduğuna her şeyde iki şahid olduğu gibi, Hâlık'ın Ehad u Samed olduğuna da her bir zîhayatta iki âyet vardır.
{(*): İhtar: Kâinatın eczasından her bir cüz'ün ellibeş lisanla Vâhid-i Ehad ve Vâcib-ül Vücud'u ilân etmekte olduğunu, Kur'anın feyzinden fehmedip, icmalen "Katre" namındaki eserimde beyan etmişimdir. Arzu eden oraya müracaat etsin.}
Yükleniyor...