YİRMİÜÇÜNCÜ LEM'A:
176
Otuzbirinci Mektub'un Yirmiüçüncü Lem'ası olan "Tabiat Risalesi"dir. Tabiattan gelen fikr-i küfrîyi, dirilmeyecek bir surette öldüren ve küfrün temel taşını zîr ü zeber eden ve çok çirkin ve müstekreh ve gayr-ı makul mudıll efkârı, insaflı kafilelerden tardedip, çıkaran ve saadet-i ebediyenin o hakikatlı yollarını pek ehemmiyetli, çok şirin ve gayet zevkli bir surette açarak, delilleriyle, bürhanlarıyla isbat eden ve müellifine ebedî rahmet okunmasına vesile olan, âlî, gayet kıymetdar bir risaledir. Bu risale,
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
âyet-i kerimesinin bir tefsir-i vâzıhı olup, "Cenab-ı Hak hakkında şek olamaz ve olmamalı" demekle, vücud ve vahdaniyet-i İlahiyeyi bedahet derecesinde gösterir. Şu sırrı izahtan evvel, bir ihtar ile, binüçyüz otuzsekiz senesinde ordu-yu İslâmın Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müdhiş bir zındıka fikri girmek üzere iken, o zındıka mefkûresinin başını dağıtmak gayesiyle Ankara'da Arabça olarak tabedilmiş olan bu risalenin, sonra aynen Türkçeye tercüme edildiğini hatırlatır.
MUKADDEME:
İnsanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden ve ehl-i imanın bilmeyerek istimal ettikleri kelimelerin en mühimlerinden üç tanesini beyan eder.
Birinci Kelime: "Evcedethü-l Esbab" yani esbab-ı âlem icad ediyor.
İkinci Kelime: "Teşekkele Binefsihi" yani kendi kendine oluyor.
Üçüncü Kelime: "İktezathü-t Tabiat" yani tabiat iktiza edip, yapıyor.
Bu üç dehşetli kelimelerin, lâakal doksan muhalatı tazammun eden üçer muhalden dokuz muhal ile, açtıkları üç yolu tamamen kapayarak, dördüncü yol olan "Tarîk-i Vahdaniyet" ile, bilcümle
176
Otuzbirinci Mektub'un Yirmiüçüncü Lem'ası olan "Tabiat Risalesi"dir. Tabiattan gelen fikr-i küfrîyi, dirilmeyecek bir surette öldüren ve küfrün temel taşını zîr ü zeber eden ve çok çirkin ve müstekreh ve gayr-ı makul mudıll efkârı, insaflı kafilelerden tardedip, çıkaran ve saadet-i ebediyenin o hakikatlı yollarını pek ehemmiyetli, çok şirin ve gayet zevkli bir surette açarak, delilleriyle, bürhanlarıyla isbat eden ve müellifine ebedî rahmet okunmasına vesile olan, âlî, gayet kıymetdar bir risaledir. Bu risale,
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
âyet-i kerimesinin bir tefsir-i vâzıhı olup, "Cenab-ı Hak hakkında şek olamaz ve olmamalı" demekle, vücud ve vahdaniyet-i İlahiyeyi bedahet derecesinde gösterir. Şu sırrı izahtan evvel, bir ihtar ile, binüçyüz otuzsekiz senesinde ordu-yu İslâmın Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müdhiş bir zındıka fikri girmek üzere iken, o zındıka mefkûresinin başını dağıtmak gayesiyle Ankara'da Arabça olarak tabedilmiş olan bu risalenin, sonra aynen Türkçeye tercüme edildiğini hatırlatır.
MUKADDEME:
İnsanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden ve ehl-i imanın bilmeyerek istimal ettikleri kelimelerin en mühimlerinden üç tanesini beyan eder.
Birinci Kelime: "Evcedethü-l Esbab" yani esbab-ı âlem icad ediyor.
İkinci Kelime: "Teşekkele Binefsihi" yani kendi kendine oluyor.
Üçüncü Kelime: "İktezathü-t Tabiat" yani tabiat iktiza edip, yapıyor.
Bu üç dehşetli kelimelerin, lâakal doksan muhalatı tazammun eden üçer muhalden dokuz muhal ile, açtıkları üç yolu tamamen kapayarak, dördüncü yol olan "Tarîk-i Vahdaniyet" ile, bilcümle
Yükleniyor...