ve yezid diye iki sınıfa ayırıyorsun. Âh! Senin ne kadar vâzıh bürhanların ve kuvvetli hüccetlerin, ne yaman delillerin ve düsturların var. Sen ne kadar müzeyyen ve ne kadar mücehhez ve ne kadar mükemmelsin.

Ey Nur! En kavî ve en muannid hasmın, senin gözüne sivrisinek kadar da görünmüyor. Sen ehl-i vukufların ellerine ve önlerine aman dilemek ve meded istemek için değil, belki kendilerine zamanın en yüksek ehl-i ilmi süsünü verenlere kuvvet ve kudret, şevket ve azametini ve ebedî nurunu gösterip onları susturmak, onları zebun ve mağlub ve rüşdünü isbat etmek ve hakk-ı hayatını onlara da tasdik ettirmek için çıkmıştın. Nihayet gözler dolduran nuruna dayanamayarak asâ-yı inkâr ve itirazlarını kırıp yerlere fırlatarak sana teslim ve tâbi' oldular.

Hem mahkemelere senin eczaların bir mücrim ve bir câni ve bir maznun sıfatıyla değil; belki bir muallim, bir mürebbi ve bir mürşid olarak girmiştiler. Her divan-ı adalette en büyük dehşet ve savletini, azamet ve izzetini gayet parlak ve şaşaalı bir surette göstererek onları da iman ve Kur'an suyu ile yıkadın. Oraya da taze bir ruh ve taze bir nefha üfledin.

Yükleniyor...