Hele sen o âşık ve sadık talebelerini, bir kafile-i melaike gibi saf saf edip ve hepsinin başına Hazret-i Üstad'ı bir başkumandan tayin ederek "İzn-i İlahî ile yürü ey kafile-i Nur!" diye kumanda ettiğin vakit, o satvetli ve şevketli nur-u iman ordusunun kemal-i sükûn ve vakar ile yollardan geçişini her sınıf halktan yüzlerce kişi seyredip selâmlıyor. Ruh u canıyla o nuranî alayı tebrik ve tebcil ediyordu. Bu manzara-i münevvereyi körler bile görmüş, sağırlar bile işitmiş, kalbsizler bile ağlamıştı.

Ve hapishanelere koşmaklığın sırr-ı hikmeti ise; yıllardan beri orada nursuz, çırasız yatıp bekleyen mahkûmlar ve mahpuslar, "Ey Nur-u Kur'an bize de yetiş. Buradan çıkıp kurtulmağa ve sana varmağa bize müsaade ve mecal yok, lâkin sen heryere girer çıkarsın, sana yasak yok. Aman bizi unutma, bizi me'yus ve mahrum bırakma. Yarın huzur-u pâk-i İlahîye pâk olarak çıkabilmekliğimiz için cürüm ve isyanımızla kararan rûy-i siyah ve nasiye-i nâpâkimizi âb-ı rahmetin ve nur-u imanınla yıka ve temizle, şerbet-i sâfi ve kevser-i bâkiden ve âb-ı hayat-ı ebedî ve Ahmedîden kana kana bize de içir!" diye vuku' bulan müracaat-ı maneviye ve mühimmedir.


Yükleniyor...