sınıfına yakışmayan
malın kiri demek olan zekatı kabul edip aslâ almadığı gibi; ahz u kabulden bir zarar-ı dinî ve bir mahzur-u şer'î olmayan ve mesnun olan hediye ve behiyeleri de kabul etmekten çekinmiş ve kaçınmıştır.
Hattâ hükûmet-i cumhuriyenin, kendisine tayin ve tahsis etmek istediği maaşı ve binler lira sarfıyla şahsına ait yaptırmak kararında olduğu mükemmel evi dahi istememiş, reddetmiştir. Daha evvel muhtelif semtlerde teklif olunan memleketin umumî vaizi ve meb'usluk gibi yüksek maaşlı memuriyetleri de kabul etmekten imtina' ve istinkâf etmiştir. O hiç dünya ve ehl-i dünyaya ve mal ve meta'a bakmıyor. O hiç siyaset ve ihtilafla uğraşmıyor, hırka ve fırka peşinde koşmuyor. Ve böyle olanları da sevmiyor. Ve ancak kabir kapısında durup,

اَنْتُمْ اَعْلَمُ بِاُمُورِ دُنْيَاكُمْ

diyerek servet-i ebediye ve saadet-i sermediye için çalışıyor. O cehlin hêdimi ve Nur'un hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekat ve sadakaları ve teberru ve teberrükleri alsaydı, bugün bir milyon servet sahibi olurdu. Fakat o, tıpkı Cenab-ı Ömer'in dediği gibi:

Yükleniyor...