Ancak bir kilo kadar olan aylık erzakı ve zâd ü zahîresi paket halinde kâğıtta sarılı, bir çivide asılı duruyor. Bir seccade ve ecza-yı nuriyeleri var. Mülk ü mal, evlâd ü iyalden hiçbir eser ve yeryüzünde taht-ı temellük ve tasarrufunda bir karış yer yok. İşte onun zâil ve fâni oda ve eşyası. İşte onun mücerred ve münzevi şahsiyeti ve işte onun acı ve elîm hayatı. Yirmi küsur yıldan beri vaktini menfî ve mahpus geçirmekte olduğu hâl-i pür-melâli! Şu işkence ve eza, tüyleri ürpertip ciğerleri deliyor. Bu sabr u tahammülün neden hepsine faik? Hangi imam-ı masumun ve hangi müçtehid-i mazlumun ecr-i azîmi ile mukayese ve müvazene edilecek?

Bu cilve ve çileler olmasa idi, Nur fabrikaların hareket ve faaliyete geçmeyecek mi idi? Bu taarruz ve tesmimler yapılmasa idi, bu nefiy ve inzivalar olmasa idi, acaba hazine-i rahmet-i İlahiye cûş u huruşa gelmeyecek mi idi? Üstad'ın şu hâl-i elemnâki, gözlerden kanlı yaşlar dökerek insanı ağlattırıyor. Fakat o bu hâlinden memnun, müteşekki değil. O zerre kadar fütur değil, bilakis sürur ve huzur duyuyor. O bu yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşuyor. O zâten veraset tarîkıyla kendisine ve mesleğine muvafık gelmeyen ve ülema

Yükleniyor...