vaziyetlerini tetkik et ve gör. Eğer sen ilim, irfan, kemalât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve hayâ, azimet ve takva ehli olarak, onların eserlerinden müstefit olmuşsan, hemen dergâh-ı ilahiye el açıp, ”Aman yâ Rabbî!.. Tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü ve gıybetçi olmak felâketinden sana sığınıyorum. Beni bu afetlerden muhafaza eyle. Amin” diyerek göz yaşları dökeceksin.

• Ey ehl-i İslâm ve irfan! Din kardeşlerinin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte, bakıyorum ki çok mahirsin. Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadarı olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştiha, aynı maharetle sayıp döktün mü? Korkarım ki, zulmetmiş olabilirsin.

• Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını itiraf eden, din ve dava arkadaşlarını metheden, ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Böylece ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. “Tahallakû bi ahlâkil- lah” emr-i cemîline inkîyad şerefiyle şereflenirsin.

• Herkes, yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün yetebildiği şeyleri başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkid etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip; gurûra düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet etseler, ind-i İlâhîde, ihlâsa binaen makbuldür.

• Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet!... Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla.. Ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.

• Bir ve beraber olduğun hizmet ve dava arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstahaktır.” de... Ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.

• Böyle bir zamanda, böyle kudsî bir iman hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır.

• Dâne taşıyan bir karıncayı bile incitme.

• Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin yüzünü bile görmek istemez.

• Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslâma hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdîr, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar ehl-i imana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ m rızası kâfi gelir.

• Sen bir mü’mine, “Fenadır” diye, kötü zanda bulunabilirsin. Hâlbuki o kimse Allah’ın makbûlüdür.

• Arkadaş! Gül padişahının yanında silaha davranmış diken var.

Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan, kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.

• Nur-u Kur’an hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız. “Değmiyor bu dünya böyle şeylere...”

İnsan iyi işli olmalı. Kendisini dâima kusurlu görmeli.

• Müşterek bir işte çalışan şahıslar; dinî veya dünyevî müessese mensupları, müdâvele-i efkâr yaparlarken, herkes kendi fikrini, mutlak isabetli bilmemeli; diğer arkadaşlarının fikirlerini de daima isabetsiz görmemeli, müessese arkadaşlarının reylerini hakir bulmamalıdır. Kendi fikirleri ile yapılan işlerin zarara ve iflâsa doğru gittiğini hatırlatan en yakın arkadaşlarına, yüz çevirmemelidir. Müessesenin maddî imkânlarını elinde bulunduran kişiler, şubelerdeki işin iç yüzünden haberi olmayanların teveccühüne aldanmamalıdır. Müesseseye, sekiz-on işte -şahsi kanaatinden veya arkadaşlarının fikirlerinden- zararlar gelince de; bir takım teviller yoluna sapmamalı , telaşsız görünerek kendi parasını, malını değil, umumun hukukunu zayi ettiğini unutmamalıdır.

Yükleniyor...