ش

- Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbâniye; herbirinin bir gayat-ül gayatı var. İradenin ibadetullahtır. Zihnin mârifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayat-ül gayat'a sevkeder.

* * *


ن

- Eğer îcaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi; hem bir şuur-u küllî verilmek lâzım idi, hem bizzarûre eser-i ittikan, kemâl-i san'at muhtelif olacaktı. Halbuki en âdiden en âlîye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemâlde, mahiyetin kameti nisbetindedir. Demek Müessir-i Hakikî'den bazı karîb, bazı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değildir. İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl; cebri nefy, ihtiyarı isbat eder.

* * *


ن

- Cây-ı dikkattir ki: Cüz'î bir ihtiyarın tavassutu ile eser-i akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahy bir arı kovanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i san'atı bir petek hüceyrat şehri; bir nar ve cilnardan (gülnardan) intizamca geridir. Demek kâinattaki cazibe-i umumiye hangi kalemden akmışsa, cüz'-ü lâ-yetecezzadaki küçücük cazibeler o kalemin noktalarıdır.

* * *


ط

- İslâmiyet der:

لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ

Hem vesait ve esbabı, müessir-i hakikî olarak kabul etmez. Vasıtaya mânâ-yı harfî nazarıyla bakar; akide-i tevhid ve vazife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mânâ-yı ismî nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onların azizleri, mânâ-yı ismiyle birer menba-ı feyz ve güneşin ziyasından -bir fikre göre- istihale etmiş lâmbanın nuru gibi birer maden-i nur nazarıyla

Yükleniyor...