Ey mu'teriz! Ben de derim: Sebeb-i noksan gösterdiğin şu üç nokta tevehhüm ettiğin gibi değildir. Belki üçü de i'caz-ı Kur'ân'ın en sadık şâhidleridir.
Birinci Noktaya Cevap:
Şöyle ki: Nasın ekseri cumhur-u avâmdır. Nazar-ı Şari'de ekall, eksere tabi'dir. Zîrâ avama müvecceh olan bir hitab, havass fehmeder ve istifade eder. Bilâkis olursa olamaz. Cumhur-u avam me'luf ve mütehayyalatından tecerrüd edip hakâik-ı mücerrede ve ma'kûlat-ı sırfeye temaşa edemezler. Meğer mütehayyalatlarını dürbin gibi tevsit etseler.
Meselâ, Kâinattaki tasarruf-u ilâhîyi, sultanın serîr-i saltanatında olan tasarrufunun suretinde temaşa edebilirler.
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
gibi. İşte hissiyat-ı cumhur, şu merkezde olduklarından elbette irşad ve belâğat iktiza eder ki; onların hissiyatı riayet ve ihtiram edilsin. Ve efkârları dahi bir derece mümaşat ve riayet edilsin. İşte riayet ve ihtiram
اَلتَّنَزُّلَاتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ
ile tesmiye olunur. Evet o tenezzülât te'nis-i ezhân içindir. Bu sırdandır ki; hakaik-ı mücerredeye temaşa etmek için, hissiyat ve hayal-âlud cumhurun nazarlarını okşayan suver-i müteşabiheden birer dürbin vaz' edilmiştir.
Şu cevabı te'yid eden ma'ânî-i amika veya müteferrikayı bir sûret-i sehl ve basitede tasavvur veya tasvir etmek için nâsın kelamında kesretle istiârat bulunmasıdır. Demek müteşabihat dahi isti'arâtın en ağmaz kısmıdır. Zîrâ, en hâfi hakaikın suver-i misaliyesidir. Demek işkâl, mânânın dikkatindendir. Lâfzın iğlakından değildir.
Ey mu'teriz! İnsafla bak! Fikr-i beşerden, bâhusûs avamın fikrinden en uzak olan hakaiki şöyle bir tarik ile takrib etmek, aynı belâğat değil midir? Zîrâ belâğat, mukteza-yı hale mutabakat ve makamın tahammülü nisbetinde kemâl-i vuzûh ile ifade etmektir.
İkinci Noktaya Cevap:
Âlemde mündemiç olan meyl-ül istikmalin dalı olan insandaki meylüt-terakkinin semeratı, fünûn-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netaicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir nerdibanin (merdivenin) basamaklarıdır. Aşağısı takarrur etmezse, yukarısına ayak atılmaz. Demek mukaddem fenn, ulûm-u mütearife hükmüne geçecek, sonra müteahhir fenne mukaddeme olabilir. Bu sırra binaen: Şu zamanda efkârın çok çalkalanmasıyla yetişmiş, pişmiş
Birinci Noktaya Cevap:
Şöyle ki: Nasın ekseri cumhur-u avâmdır. Nazar-ı Şari'de ekall, eksere tabi'dir. Zîrâ avama müvecceh olan bir hitab, havass fehmeder ve istifade eder. Bilâkis olursa olamaz. Cumhur-u avam me'luf ve mütehayyalatından tecerrüd edip hakâik-ı mücerrede ve ma'kûlat-ı sırfeye temaşa edemezler. Meğer mütehayyalatlarını dürbin gibi tevsit etseler.
Meselâ, Kâinattaki tasarruf-u ilâhîyi, sultanın serîr-i saltanatında olan tasarrufunun suretinde temaşa edebilirler.
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
gibi. İşte hissiyat-ı cumhur, şu merkezde olduklarından elbette irşad ve belâğat iktiza eder ki; onların hissiyatı riayet ve ihtiram edilsin. Ve efkârları dahi bir derece mümaşat ve riayet edilsin. İşte riayet ve ihtiram
اَلتَّنَزُّلَاتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ
ile tesmiye olunur. Evet o tenezzülât te'nis-i ezhân içindir. Bu sırdandır ki; hakaik-ı mücerredeye temaşa etmek için, hissiyat ve hayal-âlud cumhurun nazarlarını okşayan suver-i müteşabiheden birer dürbin vaz' edilmiştir.
Şu cevabı te'yid eden ma'ânî-i amika veya müteferrikayı bir sûret-i sehl ve basitede tasavvur veya tasvir etmek için nâsın kelamında kesretle istiârat bulunmasıdır. Demek müteşabihat dahi isti'arâtın en ağmaz kısmıdır. Zîrâ, en hâfi hakaikın suver-i misaliyesidir. Demek işkâl, mânânın dikkatindendir. Lâfzın iğlakından değildir.
Ey mu'teriz! İnsafla bak! Fikr-i beşerden, bâhusûs avamın fikrinden en uzak olan hakaiki şöyle bir tarik ile takrib etmek, aynı belâğat değil midir? Zîrâ belâğat, mukteza-yı hale mutabakat ve makamın tahammülü nisbetinde kemâl-i vuzûh ile ifade etmektir.
İkinci Noktaya Cevap:
Âlemde mündemiç olan meyl-ül istikmalin dalı olan insandaki meylüt-terakkinin semeratı, fünûn-u müterettibedir ki, pek çok tecârüb ile telâhuk-u efkârın netaicinden teşekkül etmişlerdir ki, terakki için bir nerdibanin (merdivenin) basamaklarıdır. Aşağısı takarrur etmezse, yukarısına ayak atılmaz. Demek mukaddem fenn, ulûm-u mütearife hükmüne geçecek, sonra müteahhir fenne mukaddeme olabilir. Bu sırra binaen: Şu zamanda efkârın çok çalkalanmasıyla yetişmiş, pişmiş
Yükleniyor...