Birincisi:

Sehl, selim; eğer mümkin olsa idi

اَلْمُعَارَضَةٌ بِالْحُرُوفْ

lisan kullanmak.

İkinci Yol:

Akıbeti meşkuk, belaları çok, hem uzun, hem tehlikeli. O da

مُقَارَعَةٌ بِالسُّيُوفْ

yâni kılınç kullanmak.

Şimdi onlar ikinci yola sülûk ettiler ki; mal ve ruh ve evladlarını mehlekede bıraktı. Onlar ise ya sefihdiler. Halbuki, ba'del-İslâm siyaset-i alemi idare eden zeka-yı siyasiyeye mâlik öyle bir kavim ne sefih olabilir, ne de en fena yolu, en iyi yola tercih eder. Demek ki; ıztırarî olarak tarîk-ı evvelden kat'iyyen âciz düşüp, ikinci yola sülûk etmiştir.

S: Belki muaraza mümkündü, lâkin edilmedi?

C: Eğer mümkün olsa idi, herkesin damarına dokunduğu için bazı nas teşebbüs edecekti. Eğer teşebbüs olsa idi, Şiddet-i ihtiyaç için işleyeceklerdi. Eğer işlese idiler, zuhûrun kesret-i esbabı ve şiddet-i rağbet için tezahür edecekti. Eğer tezahür etse idi, her mezhebi iltizam ve müdafaa edecek bir kısım insan bulunması gibi, onun dahi mültezim ve mütaassıbları bulunacaktı. Eğer çendan taassubla da olsa müdafîleri bulunsa idi, mes'ele mühim olduğu için iştihar edecekti. Eğer iştihar etseydi, pek nâhoş şeyleri -Müseylime'nin hezeyenatı gibi- nakleden tevarih, onları da nakledecekti. Demek muaraza mümkün olmamış, onun için edilmemiş. Öyle ise mu'cizdir. Çünkü Kelâmullahdır.

ZEYL

Ehl-i raybın bütün şübehatı üç esasa râci'dir.

Birincisi:

Der: "Kur'ân'ın mâbihil imtiyazı ve vuzûh-u ifade üzerine müesses olan belâğata münafidir ki; vücûd-u müteşabihat ve müşkilattır."

İkincisi:

"Şeriatın maksud-u hakikisi olan irşad ve talime münafidir ki; fünûn-u ekvanda ibham ve ıtlâkatıdır."

Üçüncüsü:

"Tarik-ı Kur'ân olan tahkik ve hidayete muhaliftir. İşte o da, bazı zevahiri delil-i aklînin hilafına imâle edip hilaf-ı vakı'a ihtimalidir."

Yükleniyor...