İkiyüz günlük, vasi' bir cephede, hem de yedi noktada, hasım manen mağlubdur. Yalnız Anadolu, cephesinde muvakkat, biraz ileri gitti.

Sebebiyse aldandık; infiradî siyaseti, bilmeyerek takındık.

اِصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا

Fermanına mü'minane imtisal etsek, gelir Allah'ın va'di.

Âlem-i İslâmın, hak ve hürriyetinin, istirdadı için, biiznillahi Teâlâ, tedâfü'den taarruza geçiyor. Belki çok yerlerde de geçti.

İnönü'nün iki zaferi, zâhiren ger küçüktü; batınen pek büyüktü. Nasıl ki devletlerin, haysiyet ve şevketi, kuvvet ile inadı,

bir mizanla tartılır. Drahm ve Mark gibi, mizan-ül iktisatla, derecesi bilinir. Öyle de: Milletlerin, izzetinin imadı,

hem de tarz-ı hayatı, bir mizanla tartılır. Mizan tarz-ı nazardır, bakmak barometredir... Mecruh, mazlum adamın me'yusane feryadı,

fakirane nazarı, zilletine mizandır. Fakat ümidkârâne, müntakimvârî nazar, izzetine mikyastır. Yeni sene cephe idi, Eskişehir bir siperdi.

İnönü zaferi olmadan, her müslim-i mazlumun, kâfir olan hasmını, mütecebbir bir zâlim, mevkiinde görürdü. Aşağıdan yukarı cihetine bakardı,

yüksekte tanıyordu. Zaferden sonra gördü. Birer hâin alçak derekesinde görür, habaset çamurunda, çabalar da batardı.

O mizan-ı nazarı, derecatı kuyudan minareye çıkmıştır. İntibah-ı İslâmî, izzet ve intikamla, ayak üstüne kalktı.

Ey Alem-i İslâmî! Dinle âyet ne der; ediyor işâreti ki: "Havf-ı mevt, mevt getirir, hırs-ı hayat zilleti." Bizde lezzetsiz zillet oldu.

Tavuğa bir dikkat et; piliçleri yanında, camuş tecavüz etse, o şefkat-ı cinsiye, verdiği cesaretle, hem verdiği inadı;

kaplan gibi camuşa, birbenbire saldırır. Keçiye et bir nazar; vakta kalırsa muztar, o sivri boynuzu ile, kurdun karnını delerdi.

Yükleniyor...