Evet çakıl taşları, Uhud Dağı'ndan daha ağır telakki etmek, ne kadar akılsızlıksa; hem cinnet-i mahmûme.

Mümin mü'mine karşı, adaveti o kadar elbette kalbsizliktir. Hem de mizan-ı hissde, müminler de adavet; zıddır İslâm-ı selâma.

Olsa olsa yalnız, acımak mânâsında, garazsız olabilir. Elhasıl: İslâmiyet, uhuvveti istiyor. Muhabbetse imana bir lâzime.

Su-i hulkun azabı, içinde mündemiçtir. Hüsn-ü hulkun sevabı, içinde münderiçtir. Öyle ise işi bırak, o Âdil-i Hakîme.

Fenn-i hazır içinde, cehl-i mahz müstetirdir. Zîrâ âsâr-ı Hâlık-ı Kadîr, esbabın hesabına, vesaitin namına kaydediyor, telkin eder âleme.

* * *


Beşerde Şu Zelzele, İslâmdaki Tezelzül; Tenezzül-ü Tezellülü İzale Ederek, Ona İstiklal, İstikrâr Verecek. Belki Garbı Garîb, Şarkı Şarık Edecek

Bir vakit biri dedi: "Medeniyet-i küffar, İslâma belâ oldu. Şimdi Sosyalist çıktı, dünyayı karıştırdı, müfritleri dehşetli."

Ben demiştim: "Hiç korkma! Medeniyet-i avam, sosyalist gayesidir Düsturları bozmuyor, İslâmî esasatı, düşünsün Avrupalı."

Fakat havassa mahsus, medeniyet-i sefihe, bozmağa çalışırdı, İslâma pek pahalı düştü, hem de belalı...

Büyük rüşveti aldı. Zîrâ ki maddiyyunluk, hem engizisyonluk mayasıyla yoğrulmuş, şu hazır medeniyet, cazibe cerbezeli,

Aldatıcı, müşevvik vesaitle mücehhez, hevesle cazibedar. O sahhare-i fettâne, din ve namus fazilet, hissiyat-ı meâli

Bedeline kendini İslâmlara satıyor. Şa'şa'lı bir hayat, gösterip takdim eder; dinden hem de namusdan, hem de bir iki katlı,

Fazla rüşvet alıyor. Fakat sosyalistlikse, basit ve hem de sade bir hayatı gösterir, cumhura takdim eder. Onun da mukabili;

Kimse dinden namustan, büyük bir hisse vermek, hem de feda etmeğe icbar etmez, edemez. Hem de kimse hissetmez, kendini ona borçlu.

Yükleniyor...