Fâsıkımız Başka Fasıka Benzemez... Ahlâkımız Dinimizle Kâimdir
Bizde biri fâsıksa, gâliben ahlâksızdır; ekser vicdansız olur. Zira bir arzu-yu şerri, vicdanındaki imanın sadâsını,
İskâtla susturmakla, inkişaf edebilir. Demek o şahs-ı fâsık; vicdanını kalbini, birden bire sarsmadan, hem mâneviyatını,
İstihfaf, iskât etmeden, tam bir ihtiyarla, serbest şerri işlemez. Bundandır: İslâm dini, fâsıkı hâin bilir, hem görür onu câni.
Şahidliği reddeder. Mürtedi de zehir bilir, hem de bir semm-i kâtil. Onun için idam eder, heder eder kanını.
Fakat zımmî ve muahidi, şartıyla ibkâ eder. Niyettir hayrı hayreder. Hem icra-yı adalet, din namına olmalı; tâ akıl ve kalb ve vicdanı,
Ruh ile de beraber, müteessir olsunlar, imtisal de etsinler. Yoksa yalnız kanun, nizam namına olsa; yalnız müteessir olur vehm-i insanî..
Hem vehm-alûd bir aklı, müteessir ediyor; vakta şerre meyletse, onun vehmi düşünür hükûmet cezasını, te'dibin kamçısını..
Yalnız ondan korkar, eğer tahakkuk etse, tahkikteki işkali, o vehmi teşci' eder. Yahut itab-ı nasdan utanır, çeker elini,
Şayet tebeyyün etse. Tebeyyün her vakit olmaz, ona teselli verir. Bu sır sebep olmuştur; içimizde adalet, kaybetmiş hürmetini.
Şer' namına olmayan, adalet çendan mahz ise, öyle namaza benzer; ya niyetsiz olur, ya kıblesiz oluyor, ya abdestsiz kılıyor o batıl namazını.
Mü'min Mü'mine Karşı Vazifesi: Büyüğe Hürmet, Küçüğe Merhamet, Müsâvîye Muhabbet Mürüvvettir
Tek bir cânî yüzünden, masumları muhtevî bir gemi batırılmaz. Onun gibi bir cânî vasıf ve fiilin yüzünden, çok evsaf-ı masume
Muhtevî bir mü'mine, adavet hiç edilmez. Lâsiyyema, sebeb-i muhabbet olan iman, tevhid ve İslâm gibi, evsaf-ı mükerreme,
Uhud Dağı gibidir. Adavetin sebebi olan hatalı şeyler, çakıl taşlar gibidir, o evsaf-ı mezmume.
Yükleniyor...