* * *


Fâsıkımız Başka Fasıka Benzemez... Ahlâkımız Dinimizle Kâimdir

Bizde biri fâsıksa, gâliben ahlâksızdır; ekser vicdansız olur. Zira bir arzu-yu şerri, vicdanındaki imanın sadâsını,

İskâtla susturmakla, inkişaf edebilir. Demek o şahs-ı fâsık; vicdanını kalbini, birden bire sarsmadan, hem mâneviyatını,

İstihfaf, iskât etmeden, tam bir ihtiyarla, serbest şerri işlemez. Bundandır: İslâm dini, fâsıkı hâin bilir, hem görür onu câni.

Şahidliği reddeder. Mürtedi de zehir bilir, hem de bir semm-i kâtil. Onun için idam eder, heder eder kanını.

Fakat zımmî ve muahidi, şartıyla ibkâ eder. Niyettir hayrı hayreder. Hem icra-yı adalet, din namına olmalı; tâ akıl ve kalb ve vicdanı,

Ruh ile de beraber, müteessir olsunlar, imtisal de etsinler. Yoksa yalnız kanun, nizam namına olsa; yalnız müteessir olur vehm-i insanî..

Hem vehm-alûd bir aklı, müteessir ediyor; vakta şerre meyletse, onun vehmi düşünür hükûmet cezasını, te'dibin kamçısını..

Yalnız ondan korkar, eğer tahakkuk etse, tahkikteki işkali, o vehmi teşci' eder. Yahut itab-ı nasdan utanır, çeker elini,

Şayet tebeyyün etse. Tebeyyün her vakit olmaz, ona teselli verir. Bu sır sebep olmuştur; içimizde adalet, kaybetmiş hürmetini.

Şer' namına olmayan, adalet çendan mahz ise, öyle namaza benzer; ya niyetsiz olur, ya kıblesiz oluyor, ya abdestsiz kılıyor o batıl namazını.

* * *


Mü'min Mü'mine Karşı Vazifesi: Büyüğe Hürmet, Küçüğe Merhamet, Müsâvîye Muhabbet Mürüvvettir

Tek bir cânî yüzünden, masumları muhtevî bir gemi batırılmaz. Onun gibi bir cânî vasıf ve fiilin yüzünden, çok evsaf-ı masume

Muhtevî bir mü'mine, adavet hiç edilmez. Lâsiyyema, sebeb-i muhabbet olan iman, tevhid ve İslâm gibi, evsaf-ı mükerreme,

Uhud Dağı gibidir. Adavetin sebebi olan hatalı şeyler, çakıl taşlar gibidir, o evsaf-ı mezmume.

Yükleniyor...