Fakat âyine-i zikirde olan efal ve ahval, cevizimize benziyor. Kışrı bir gılaftır, hiçbir vakit yenilmez, ceviz-i Hinde benzemez, ona makis olamaz.
* * *
Kâinattaki Faaliyette Büyük Bir Lezzet Var
Bir Hikmet-i Ezelî; dest-i kudret fıtratta, bilkuvveden bilfiile çıkarmak, hem kuvveden amele geçirmek için bir faaliyet dercetmiş.
O faaliyet içinde, şedid bir lezzeti mezcetmiş, mütenevvi' her şeyde, müstetir olan lezzeti, teğayyür-ü âleme mühim bir maye yapmış.
O mâyeyi kanun, tekâmül ve nümüvve, bir dane nüve etmiş. O nüveye kudreti, vücûd verir hikmeti, bir sureti giydirir, Rahmet onu beslermiş.
Nasıl ki zindandan, geniş bostana çıkmak, adama bir lezzettir. Öyle dahi daneden, sünbüle geçmek olmak, o munkabız dâneye, münbasit bir lezzetmiş.
İmtizac-ı kimyevî, istihaleye geçer; ziya hararet verir. Öyle de: Faaliyet, istihaleye geçerse, lezzet tezayüd eder, etrafa da taşarmış.
Vazifede külfeti, taşıttıran o taddır, şevki veren o lezzet, zişuura nisbeten, gayette olan kemâl, ne kadar câzib imiş.
Gayr-i müdrike nisbet, bizzat o faaliyet, öyle cazibedardır; sa'ye onu sevkeder, tesbihle şükreder. Zîrâ Halikını tanırmış.
Bu sırdandırki rahat zahmet, zahmet rahattır. Âtıl şakî, saî' şâkirdir. Meşietten gelen nizama, âtıl âsî, saî' muti'miş.
* * *
Ekserin Ateşiyle Ekall de Yanar. Yoksa Sırr-ı Teklif Faş Olursa Hikmet-i İmtihan Zayi' Olur
Masum ekalliyet, günahkâr bir ekserin, musibetinden olur, hissedar-ı azabı. Zîrâ teklif nazarî kalsa, kalır ihtiyar.
Sırr-ı teklif-i şer'î, hem hikmet-i ibtila, kat'an tahakkuk eder. Teklifin telkininde, bedahet ve zâruret olsa, olur ıztırar.
... ihtiyar zail olur, hem hikmet-i teklifi, ibtila zayi' olur. ... bir âsi-yi günahkâr,
Muhterik hânesinde, bir masum da var idi, ger bir dest-i gaybiyle, masum masun kalsaydı, maâdin-i ervahın tenmiyesine medar.
Kâinattaki Faaliyette Büyük Bir Lezzet Var
Bir Hikmet-i Ezelî; dest-i kudret fıtratta, bilkuvveden bilfiile çıkarmak, hem kuvveden amele geçirmek için bir faaliyet dercetmiş.
O faaliyet içinde, şedid bir lezzeti mezcetmiş, mütenevvi' her şeyde, müstetir olan lezzeti, teğayyür-ü âleme mühim bir maye yapmış.
O mâyeyi kanun, tekâmül ve nümüvve, bir dane nüve etmiş. O nüveye kudreti, vücûd verir hikmeti, bir sureti giydirir, Rahmet onu beslermiş.
Nasıl ki zindandan, geniş bostana çıkmak, adama bir lezzettir. Öyle dahi daneden, sünbüle geçmek olmak, o munkabız dâneye, münbasit bir lezzetmiş.
İmtizac-ı kimyevî, istihaleye geçer; ziya hararet verir. Öyle de: Faaliyet, istihaleye geçerse, lezzet tezayüd eder, etrafa da taşarmış.
Vazifede külfeti, taşıttıran o taddır, şevki veren o lezzet, zişuura nisbeten, gayette olan kemâl, ne kadar câzib imiş.
Gayr-i müdrike nisbet, bizzat o faaliyet, öyle cazibedardır; sa'ye onu sevkeder, tesbihle şükreder. Zîrâ Halikını tanırmış.
Bu sırdandırki rahat zahmet, zahmet rahattır. Âtıl şakî, saî' şâkirdir. Meşietten gelen nizama, âtıl âsî, saî' muti'miş.
Ekserin Ateşiyle Ekall de Yanar. Yoksa Sırr-ı Teklif Faş Olursa Hikmet-i İmtihan Zayi' Olur
Masum ekalliyet, günahkâr bir ekserin, musibetinden olur, hissedar-ı azabı. Zîrâ teklif nazarî kalsa, kalır ihtiyar.
Sırr-ı teklif-i şer'î, hem hikmet-i ibtila, kat'an tahakkuk eder. Teklifin telkininde, bedahet ve zâruret olsa, olur ıztırar.
... ihtiyar zail olur, hem hikmet-i teklifi, ibtila zayi' olur. ... bir âsi-yi günahkâr,
Muhterik hânesinde, bir masum da var idi, ger bir dest-i gaybiyle, masum masun kalsaydı, maâdin-i ervahın tenmiyesine medar.
Yükleniyor...