O sestir gayeten ulvî, nihayet derece ciddî, hakikî pek samimî, hem nihayet munis ve mukni' ve bürhanla mücehhezdir. Mükerrer der ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

Şu bürhan-ı münevverde, cihat-ı sittesi şeffâf ki, üstünde münakkaştır müzehher sikke-i i'caz. İçinde parlayan nur-u hidayet der ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

Evet, altında nescolmuş mühefhef mantık ve bürhan, sağında aklı istintak; mürefref her taraf, ezhan "Sadakte" der ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

Yemîn olan şimalinde, eder vicdanı istişhad. Emamında hüsn-ü hayırdır, hedefinde saadettir. Onun miftahıdır her dem ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

Emam olan verasında ona mesned semavîdir ki, vahy-i mahz-ı Rabbanî. Bu şeş cihet ziyadardır; bürucunda tecelladar ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

Evet vesvese-i sârık, bâvehm-i şübhe-i târık, ne haddi var ki o mârık, girebilsin bu bârık kasra, hem şârık ki, sur sureler şâhik, her kelime bir melek-i nâtık ki:

Lâ İlahe İlla Hu...

O Kur'ân-ı Azîmüşşan nasıl bir bahr-ı tevhiddir. Birtek katre misal için birtek sure, fakat kısa birtek remzi, nihayetsiz rumûzundan.

Bütün enva'-ı şirki reddeder, hem de yedi enva'-ı tevhidi eder isbat; üçü menfî, üçü müsbet şu altı cümlede birden.

Birinci cümle:

قُلْ هُوَ

karinesiz işarettir. Demek ıtlakla tayindir. O tayinde taayyün var;

Ey Lâ Hüve İlla Hu...

Şu tevhid-i şuhud bir işarettir; hakikat-bîn nazar tevhide müstağrak olursa der ki:

Yükleniyor...