Tekrar-ı Kur'ân'ın Bir Sırrı
Bâzan görünür, bir nurda nar, tahkikte tekrar, tezkar ile takrir, terdad ile ihtar; güzeldir büleğaya, hutebaya.
İnsan nasıl, her ân havaya, her gün gıdaya, her hafta ziyaya, her ay nisaya, her sene devaya
muhtaç ve hem fakirdir; tekerrür-ü esbabla, müsebbebat eder teceddüd-ü iade, ona tekrar denilmez. Öyle de: İnsan-ı zû zekaya;
Aklı canı cenânı, hem sırrı hem vicdanı, her an hakikate muhtaçtır. Her dakikada hakka dahi müştaktır her zaman aşıktır tecellaya.
Her saat kezâ zikre, fakirdir, her gün de mârifete talibdir. Şu hacât tekerrür eder, Kur'ân dahi tekrar ile, sevkediyor ziyaya.
Tekrarı ciddi tezkar... Evet tekrar, bâzan kusurdur, fakat lezaiz ve zevaid olan umurda, ki zinet olur eşyaya.
Meselâ: Bir taamda, eğer kût ve gıda ise, tekrarı ülfet verir, ünsiyete sebeptir. Mizac daim müştaktır, menûs olan gıdaya.
Ger tefekküh nev'indense; lezzeti teceddüdde, tekrarı usandırır. Meselâ bir kelâmda, hakikat-ı sabite, ki kâbildir nemaya;
Tekrarı takrir eder, iadesi tahkiktir, kalb dahi öyle ister. Eğer üslûb-ü suret ise, tenevvü'u lâzımdır, müstahsen büleğaya.
Sûret eskileniyor, teceddüdü istiyor. Kur'ân baştan aşağı, kût-u kalbdir, kuvvet-i vicdan; yüksektir zeminden ta semaya.
Hem gıda-yı ervah, hem deva-yı ezhandır. Tekrar ve terdad ise, tahkik ile takrirdir, tenvir ile tekmildir; kuvvet verir hüdaya.
Ondan bir kısmı ise; o kûtun hülâsası, ona hâcet ziyade, tekrarı o nisbette.. O kısımdan bir kısmı, hülâsat-ül hülâsa. Hakaika bir mâye.
Mütecessid bir nurdur, sermedî bir cesetle. O da Besmele gibi, Ona hacet ânîdir; heva-i nesimî gibi, hayatî bir havaya.
Madem Kur'ân ki haktır, hem nûranî hakikat; hakikat massedilmez, Belki verir bir ziya, hem de hazm olunmaz, îsal eder şifaya.
Bâzan görünür, bir nurda nar, tahkikte tekrar, tezkar ile takrir, terdad ile ihtar; güzeldir büleğaya, hutebaya.
İnsan nasıl, her ân havaya, her gün gıdaya, her hafta ziyaya, her ay nisaya, her sene devaya
muhtaç ve hem fakirdir; tekerrür-ü esbabla, müsebbebat eder teceddüd-ü iade, ona tekrar denilmez. Öyle de: İnsan-ı zû zekaya;
Aklı canı cenânı, hem sırrı hem vicdanı, her an hakikate muhtaçtır. Her dakikada hakka dahi müştaktır her zaman aşıktır tecellaya.
Her saat kezâ zikre, fakirdir, her gün de mârifete talibdir. Şu hacât tekerrür eder, Kur'ân dahi tekrar ile, sevkediyor ziyaya.
Tekrarı ciddi tezkar... Evet tekrar, bâzan kusurdur, fakat lezaiz ve zevaid olan umurda, ki zinet olur eşyaya.
Meselâ: Bir taamda, eğer kût ve gıda ise, tekrarı ülfet verir, ünsiyete sebeptir. Mizac daim müştaktır, menûs olan gıdaya.
Ger tefekküh nev'indense; lezzeti teceddüdde, tekrarı usandırır. Meselâ bir kelâmda, hakikat-ı sabite, ki kâbildir nemaya;
Tekrarı takrir eder, iadesi tahkiktir, kalb dahi öyle ister. Eğer üslûb-ü suret ise, tenevvü'u lâzımdır, müstahsen büleğaya.
Sûret eskileniyor, teceddüdü istiyor. Kur'ân baştan aşağı, kût-u kalbdir, kuvvet-i vicdan; yüksektir zeminden ta semaya.
Hem gıda-yı ervah, hem deva-yı ezhandır. Tekrar ve terdad ise, tahkik ile takrirdir, tenvir ile tekmildir; kuvvet verir hüdaya.
Ondan bir kısmı ise; o kûtun hülâsası, ona hâcet ziyade, tekrarı o nisbette.. O kısımdan bir kısmı, hülâsat-ül hülâsa. Hakaika bir mâye.
Mütecessid bir nurdur, sermedî bir cesetle. O da Besmele gibi, Ona hacet ânîdir; heva-i nesimî gibi, hayatî bir havaya.
Madem Kur'ân ki haktır, hem nûranî hakikat; hakikat massedilmez, Belki verir bir ziya, hem de hazm olunmaz, îsal eder şifaya.
Yükleniyor...