Teklif etti Peygamber. Kimse lisan-ı kâl ile etmedi hiç cesaret, yine lisan-ı halle, hırs-ı hayat hissiyle, şimdiye dek o millet,

Hâlâ kılar istinkâf, mevti etmez temenni. Bunu bilsin her cebîn: Havf-ı mevt, mevt getirir. Hırs-ı hayat zilleti. İşte i'câz-ı âyet. Meselâ:

يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْ

Bu cümlenin zımnında, bedbaht kavm-i Yehûd'un; kaderin kalemiyle, alınlarına yazılmış, hayatî müthiş düstur, daimi bir musibet..

O da budur: O kavmin cihanın aktarında, hemen şimdiye kadar, mükerrer hedef olmuş, o bedbaht olmuş millet.

Pek çok katliâmlara... Kızlarıyla hayatta, sefahet âleminde, büyük rol oynanılmış... İşte bu kelâm der: O asırda hâdise-i musibet;

Â'sarın düsturudur. İhtar eder beşere, hâdise düstur olmuş, o milletin manevî şahsiyeti, göstermiş müşahhas bir cemaat!.. Meselâ:

وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ

Evet havf-ı mevt, mevte sebep. Hırs-ı hayat illet-i zillet. Bu iki düstur-u hikmet, içine almış iki cümle-i âyet.

Hem şu cümlenin zımnında, evvelki düstur gibi, kaderî bir düsturu, ihbar-ı gayb nevinden, beşere ihtar eder, hem de eder işaret,

Ki o kavm-i azîmin, eskide hâkimiyet, azametli bir tarih, olmuş olduğu halde; inad ve hırs-ı hayat, vermiş onlara, zillet ile esaret.

Meselâ:

وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ٭ لَتُفْسِدُنَّ فِى الْاَرْضِ

Şu cümlede o kavmin, bu zamana kadar da, beşerde oynadığı, ifsad ile riba ile, hile ile hem hiyanet.

Derin bir intikamla, müfsidâne bir rolü, o inadlı rolünü, oynattıran hâlet-i rûhideki düsturu, ihtar eder şu âyet.

Şu kaç cümle nümune, denizden yedi katre. Hâdise etse tekerrür, İnkılâb eder düstura... Kur'ân'daki tekerrür, bu sırra eder remzi, hem de eder delâlet.

* * *



Yükleniyor...