tefriini ukûlun meşveret ve istinbatatına havale etmiştir ki, bu fünûnun mecmuuna değil, belki ekalline onüç asr-ı terakkiden sonra en medenî yerlerde, en hârika zekâ ile mevsuf olanlar, tâkat-ı beşerin haricinde -bahusus o zamanda- olduğunu tasdikten vicdan-ı münsifane seni men' edemiyor. Gothe ve Karlayl gibi!..
Eğer desen: Herbir fende yalnız bir fezlekeyi bilmek bir adam için mümkündür?
Elcevap: Neam, (Lâ!). Zîrâ öyle bir fezleke ki; hüsn ü isabet ve mevki-i münasibde ve münbit bir zeminde istimal gibi, sabıkan mezkûr sair noktalar ile cam gibi maverasından ıttıla-ı tam ve melekeyi gösteren fezlekeler mümkin değildir.
Evet, kelâm-ı vâhid iki mütekellimden çıkar ise; birinin cehline ve ötekinin ilmine bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmu'a ile delalet eder.
Ey benim ile
{(*) Şimdikinden az günahkâr, ziyade safvetkâr Eski Said'in şu makamlardaki ibaratını tağyir etmek istemedim. -Müellif-}
hayalen seyr ü sefer eden birader-i vicdan! Geniş bir nazar ve müvazene ile, kendi hayalinde muhakeme etmek için sevabik-i levahikden bir meclis-i âliyeyi teşkil ve gelecek onüç kaideler ile müşavere et!..
İşte bir şahıs, çok fünûnda mütehassıs ve meleke sahibi olmaz.. Hem de bir kelam iki mütekellimden mütefâvittir, başkalaşır; ve hem de fünûn, mürûr-u zaman ile telahuk-u efkârın neticesidir. Hem de müstakbeldeki bedihî bir şey, mâzîde nazarî olabilir. Hem de mâzîyi müstakbele kıyas etmek bir kıyas-ı hâdı'-i müsebbittir. Hem de ehl-i veber ve bâdiyetin besatatı ise, ehl-i meder ve medeniyetin hile ve desaisine mütehammil değildir. (Evet hile, medeniyetin perdesi altında tesettür edebilir). Hem de pek çok ulûm, âdât ve ahval ve vukuâtın telkinatıyla teşekkül edebilir. Hem de beşerin nur-u nazarı müstakbele nüfuz edemez, müstakbele mahsus olan şeyleri görmez. Hem de beşerin kanunu için bir ömr-ü tabiî vardır. Nefs-i beşer gibi o da inkıta' eder. Hem de muhit-i zaman ve mekanın nüfusun ahvalinde büyük bir tesiri vardır. Hem de eskide harikulâde olan şeyler, şimdilik âdî sırasına geçebilir, mebadî tekemmül etmişler. Hem de zekâ eğer çendan harika olsa, bir fennin tekmiline kâfi değildir. Nasıl çok fenlerde kifayet edecektir.
Eğer desen: Herbir fende yalnız bir fezlekeyi bilmek bir adam için mümkündür?
Elcevap: Neam, (Lâ!). Zîrâ öyle bir fezleke ki; hüsn ü isabet ve mevki-i münasibde ve münbit bir zeminde istimal gibi, sabıkan mezkûr sair noktalar ile cam gibi maverasından ıttıla-ı tam ve melekeyi gösteren fezlekeler mümkin değildir.
Evet, kelâm-ı vâhid iki mütekellimden çıkar ise; birinin cehline ve ötekinin ilmine bazı umur-u mermuze-i gayr-ı mesmu'a ile delalet eder.
Ey benim ile
{(*) Şimdikinden az günahkâr, ziyade safvetkâr Eski Said'in şu makamlardaki ibaratını tağyir etmek istemedim. -Müellif-}
hayalen seyr ü sefer eden birader-i vicdan! Geniş bir nazar ve müvazene ile, kendi hayalinde muhakeme etmek için sevabik-i levahikden bir meclis-i âliyeyi teşkil ve gelecek onüç kaideler ile müşavere et!..
İşte bir şahıs, çok fünûnda mütehassıs ve meleke sahibi olmaz.. Hem de bir kelam iki mütekellimden mütefâvittir, başkalaşır; ve hem de fünûn, mürûr-u zaman ile telahuk-u efkârın neticesidir. Hem de müstakbeldeki bedihî bir şey, mâzîde nazarî olabilir. Hem de mâzîyi müstakbele kıyas etmek bir kıyas-ı hâdı'-i müsebbittir. Hem de ehl-i veber ve bâdiyetin besatatı ise, ehl-i meder ve medeniyetin hile ve desaisine mütehammil değildir. (Evet hile, medeniyetin perdesi altında tesettür edebilir). Hem de pek çok ulûm, âdât ve ahval ve vukuâtın telkinatıyla teşekkül edebilir. Hem de beşerin nur-u nazarı müstakbele nüfuz edemez, müstakbele mahsus olan şeyleri görmez. Hem de beşerin kanunu için bir ömr-ü tabiî vardır. Nefs-i beşer gibi o da inkıta' eder. Hem de muhit-i zaman ve mekanın nüfusun ahvalinde büyük bir tesiri vardır. Hem de eskide harikulâde olan şeyler, şimdilik âdî sırasına geçebilir, mebadî tekemmül etmişler. Hem de zekâ eğer çendan harika olsa, bir fennin tekmiline kâfi değildir. Nasıl çok fenlerde kifayet edecektir.
Yükleniyor...