* * *


Böyle Zamanda Tereffühte İzn-i Şer'î Bizi Muhtar Bırakmaz

Lezaiz çağırdıkça "Sanki yedim" demeli. Sanki yedim düstur eden, bir mescidi yemedi.

Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenaa'uma ihtiyar bir derece var idi.

Şimdi ise, ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar, izn-i Şer'î kalmadı.

Sevad-ı a'zam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basittir. Tegaddî besatatiyla onlara tabi olmak,

bin kerre müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe; tegaddide tereffüh noktasında benzemek...

* * *


Lezzetin Elemde, Elemin Lezzette

Ey

{(*) Bunun da vezni garibdir. "Ey beşer-i pürşer" kıtası gibi nazma dikkat etmek gerektir. -Abdurrahman Nursî-}

musibetzede!

Âlâmın hedefi, muvakkat lezzetten ziyade muvakkat eleme tebessüm etmeli, hoş geldin demeli,

Yüzüne gülmeli. Âlâmlar arılara benzer, ilişsen toplanır başına, lakaydsan dağılır işine. Kim geçmiş ömrünü,

Yüzünü çevirip düşünse; ya kalbi, ya lisanı; ya ahı,

آخى

ya ohu.

Ya âhı, ya elhamdülillah diyecek, tahattur edecek. Âhh u âh

آه

; ruhunda müstetir bir elem gösterir. Bir derdin vücûdu,

Tercüman oluyor. Oh ve elhamdülillah ise, ruhunda münderic, kalbinde mümtezic bir lezzet, bir nimetin muhbiri,

Mazharı oluyor. Âhh u âh dediren lezaiz oluyor, lezaiz-i mâzî.

Zevâli tahattur, tasavvur; hem kalbe lisana, Âhh u âh dedirtir, ettirir feryadı.

Yükleniyor...