illetlerle cezalar gelir. Hakikî lezzet, hakikî iştihadan çıkar. Doğru iştiha, sadık bir ihtiyaçtan.. Bu lezzet-i kâfide şâh hem
geda beraber, hem bahemdir bir dinar ve bir dirhem. O lezzet berhem-zened, eleme olur merhem.
* * *
Niyet Gibi, Tarz-ı Nazar Dahi Âdeti İbadete Çevirir
Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mubah âdât, ibadât... Öyle tarz-ı nazarla fünûn-u ekvan, olur maarif-i İlahî...
Tedkik dahi tefekkür. Yani: Ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "ne güzeldir" yerine "ne güzel yapmış Sâni', nasıl yapmış o mâhi"
nokta-i nazarında kâinata bir baksan; nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlahî. Eğer mânâ-yı ismiyle, tabiat noktasında, "zâtında nasıl olmuş" eğer etsen nigahı,
bakarsan kâinata, daire-i fünûnun daire-i cehl olur. Bîçare hakikatlar, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı...
* * *
Yalnız Bir İsim Takmak, Müsemmayı Bilmek Yerine Bâzen İkâme Ediliyor
İşte bir nur-u muzlim, zulmet-i münevvere, efkâr-ı hâzırada, cehl-i basiti yapar, cehl-i mürekkebe kalb. En mühim de bir sebep;
Meçhul bir şeye, parlak bir ismi takar, bu meçhul hakikatı, bununla bildim zanneder. Sair meçhul şeyleri, ona irca edip,
İzah ettim zanneder. Halbuki tarif, izah: Ya had, ya resm iledir. Yoksa bir ism-i câmid ki vâzı'ı cahildir, bir vechi dahi câzib,
Müsemmaya mümas vechi kara müzlimdir. Göze çarpan vechi parlak şeffaftır. O isimle ne tarif olur, ne de izaha câlib
-Meselâ-
Belki zihni aldatır; cazibe-i umumî, kuvve-i mıknatısî, elektrik kuvveti, telepatî hem ihtizaz, hem "manyetizma" gibi, esâmî cezb ve celb.
geda beraber, hem bahemdir bir dinar ve bir dirhem. O lezzet berhem-zened, eleme olur merhem.
Niyet Gibi, Tarz-ı Nazar Dahi Âdeti İbadete Çevirir
Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mubah âdât, ibadât... Öyle tarz-ı nazarla fünûn-u ekvan, olur maarif-i İlahî...
Tedkik dahi tefekkür. Yani: Ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "ne güzeldir" yerine "ne güzel yapmış Sâni', nasıl yapmış o mâhi"
nokta-i nazarında kâinata bir baksan; nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlahî. Eğer mânâ-yı ismiyle, tabiat noktasında, "zâtında nasıl olmuş" eğer etsen nigahı,
bakarsan kâinata, daire-i fünûnun daire-i cehl olur. Bîçare hakikatlar, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvahı...
Yalnız Bir İsim Takmak, Müsemmayı Bilmek Yerine Bâzen İkâme Ediliyor
İşte bir nur-u muzlim, zulmet-i münevvere, efkâr-ı hâzırada, cehl-i basiti yapar, cehl-i mürekkebe kalb. En mühim de bir sebep;
Meçhul bir şeye, parlak bir ismi takar, bu meçhul hakikatı, bununla bildim zanneder. Sair meçhul şeyleri, ona irca edip,
İzah ettim zanneder. Halbuki tarif, izah: Ya had, ya resm iledir. Yoksa bir ism-i câmid ki vâzı'ı cahildir, bir vechi dahi câzib,
Müsemmaya mümas vechi kara müzlimdir. Göze çarpan vechi parlak şeffaftır. O isimle ne tarif olur, ne de izaha câlib
-Meselâ-
Belki zihni aldatır; cazibe-i umumî, kuvve-i mıknatısî, elektrik kuvveti, telepatî hem ihtizaz, hem "manyetizma" gibi, esâmî cezb ve celb.
Yükleniyor...