Zevkî bir fark bulunur, daim onu aldatır o kuvve-i zaika, beden hem mideye kapıcı, müfettişe.
Onun tesiri menfî, müsbet değil. Vazife yalnız kapıcıyı taltif ve memnun etmek, nûş verirsin o bîhûşe
Aslî vazifesinde onu müşevveş etmek, tek bir kuruş yerine onbir kuruşu vermek, olur şeytanî pişe.
İsrafın en sefihi, tebzirin en sakîmi, bir tarzdır bir çeşidi; heves etme bu işe...
* * *
Zaika Telgrafçıdır, Telziz İle Baştan Çıkarma
Rububiyet-i İlah, hikmet ve inâyeti, ağızla hem burunla iki merkezi teşkil eylemiştir; içinde hudud karakolu, hem
muhbirleri de koymuş. Şu âlem-i sagirde damarları telefon, a'sabları telgraf hükmüne vaz'eylemiş. Şâmme telefonu, hem
Telgrafa zaika inâyet memur etmiş. O Rezzak-ı Hakikî, erzak üstüne koymuş rahmetten bir tarife; ta'm ve levn ve hem
rayiha. İşte şu havass-ı selâse, o Rezzak cânibinden birer ilânnamesi, birer davetnamesi, birer izinnamesi, hem
birer dellâldır ki; muhtaç ve müşteriler hep onlarla celb olur. Mürtezik hayvanlara zevk ve rü'yet ve şemm, birer âlet vermiş. Hem
taamları muhtelif zînetlerle süsletmiş; hevaî gönülleri avutup, lâkaydları tehyic ile cezbetmiş. Vakta, taâm girse hem
ağıza, birdenbire zaika her tarafa bir telgraf çekiyor bedenin aktarına. Şâmme telefon veriyor, gelen taâm nev'i, hem
çeşitleri de söyler. Hacetleri muhtelif, ayrı ayrı mürtezik, ona göre davranır, ona da hazırlanır ya cevab-ı red gelir, hem
kapı dışarı atar, yüzüne de tükürür. İnayet tarafından madem buna me'murdur, zevki baştan çıkarma! Hem
telziz ile aldatma, sonra o da unutur doğru iştiha nedir? Bir iştiha-i kâzip gelir başına çatar; hatası marazla hem
Onun tesiri menfî, müsbet değil. Vazife yalnız kapıcıyı taltif ve memnun etmek, nûş verirsin o bîhûşe
Aslî vazifesinde onu müşevveş etmek, tek bir kuruş yerine onbir kuruşu vermek, olur şeytanî pişe.
İsrafın en sefihi, tebzirin en sakîmi, bir tarzdır bir çeşidi; heves etme bu işe...
Zaika Telgrafçıdır, Telziz İle Baştan Çıkarma
Rububiyet-i İlah, hikmet ve inâyeti, ağızla hem burunla iki merkezi teşkil eylemiştir; içinde hudud karakolu, hem
muhbirleri de koymuş. Şu âlem-i sagirde damarları telefon, a'sabları telgraf hükmüne vaz'eylemiş. Şâmme telefonu, hem
Telgrafa zaika inâyet memur etmiş. O Rezzak-ı Hakikî, erzak üstüne koymuş rahmetten bir tarife; ta'm ve levn ve hem
rayiha. İşte şu havass-ı selâse, o Rezzak cânibinden birer ilânnamesi, birer davetnamesi, birer izinnamesi, hem
birer dellâldır ki; muhtaç ve müşteriler hep onlarla celb olur. Mürtezik hayvanlara zevk ve rü'yet ve şemm, birer âlet vermiş. Hem
taamları muhtelif zînetlerle süsletmiş; hevaî gönülleri avutup, lâkaydları tehyic ile cezbetmiş. Vakta, taâm girse hem
ağıza, birdenbire zaika her tarafa bir telgraf çekiyor bedenin aktarına. Şâmme telefon veriyor, gelen taâm nev'i, hem
çeşitleri de söyler. Hacetleri muhtelif, ayrı ayrı mürtezik, ona göre davranır, ona da hazırlanır ya cevab-ı red gelir, hem
kapı dışarı atar, yüzüne de tükürür. İnayet tarafından madem buna me'murdur, zevki baştan çıkarma! Hem
telziz ile aldatma, sonra o da unutur doğru iştiha nedir? Bir iştiha-i kâzip gelir başına çatar; hatası marazla hem
Yükleniyor...