Hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil eder şuûnat-ı seyyale.

Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vâhide, olur milyon kelimat!

Acib istinsah eder o kudretin kalemi, şu sırr-ı tenasülât...

* * *


Temessülün Aksamı Muhtelifedir

Âyinede temessül, münkasım dört surete: Ya yalnız hüviyet; ya beraber hâsiyet; ya hüviyet hem şu'le-i mahiyet; ya mahiyet, hüviyet.

Eğer misal istersen, işte insan ve hem şems, melek ve hem kelime. Kesifin timsalleri, âyinede oluyor birer müteharrik meyyit.

Bir ruh-u nuranînin, kendi mir'atlarında timsalleri oluyor birer hayy-ı murtebit; aynı olmazsa eğer, gayrı dahi olmayıp,

birer nur-u münbasit. Ger şems hayvan olaydı; olur harareti hayatı, ziya olur şuûru.. Şu havassa mâliktir âyinede timsali.

İşte budur şu esrarın miftahı: Cebrail hem Sidre'de, hem suret-i Dıhye'de meclis-i Nebevî'de,

Hem kim bilir kaç yerde!.. Azrail'in bir anda Allah bilir kaç yerde, ruhları kabzediyor. Peygamber'in bir anda,

Hem keşf-i evliyada, hem sadık rü'yalarda ümmetine görünür, hem haşirde umumla şefaatle görüşür.

Velilerin ebdalı, çok yerlerde bir anda zuhûr eder, görünür.

* * *


Müstaid, Müçtehid Olabilir; Müşerri' Olamaz

İçtihadın şartını haiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad. Ona lâzım, gayre ilzam edemez.

Ümmeti davetle teşri' edemez. Fehmi, şeriattan olur; lâkin şeriat olamaz. Müçtehid olabilir, fakat müşerri' olamaz.

İcma' ile cumhurdur, sikke-i şer'i görür. Bir fikre davet etmek; zann-ı kabul-ü cumhur, şart-ı evvel oluyor. Yoksa davet bid'attır, reddedilir. Ağzına tıkılır, onda daha çıkamaz...

* * *


Yükleniyor...