ehl-i keşf ittifak etmişlerdir. Nasıl bazen cüz'î bir tereşşuh, uzak menba'dan suyun gelmesine delil ve sakatlık olmadığına şahid olur. Öyle de küçük bir emare, büyük bir hakikatı ihsas edebilir. Madem ki hadsiz ehl-i kemâl O'nun minhac-ı cedvelinden zülâl-i hayatı içmişlerdir. Bizzarûre gösterir ki, nurdan yapılmış o boru ve hakikatta kazılmış o ark, doğru menba'dan gelir. İnhiraf ve sakatlık yoktur. Şimdi O Zat'ı bize tanıttıracak pek çok sâdık muhbirler vardır.
Birincisi:
Enbiya meclis-i samîsidir.
İkincisi:
Huluk-u azîm merkezi olan Zât-ı Nuranîsidir.
Üçüncüsü:
Zaman-ı mazîdir.
Dördüncüsü:
Asr-ı Saadettir.
Beşincisi: Başta Şeriat olarak zaman-ı müstakbeldir.
Altıncısı: Başta Kur'ân olarak mu'cizatıdır.
Öyle ise haber almak için bunlara birer birer müracaat edeceğiz.
Hatta eğer mu'cizatı noktasında mevcudatı istintak etsek, görecek ve işiteceğiz ki; âlem, enva' ve ecnasıyla O'nun Risaletine şehâdet ve mu'cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği meta'-ı alîye dellâllık ediyor. Güya âleme teşrif ettiğinde, herbir nev' kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi; Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtarını intak edip, herbir tel başka lisan ile mu'cizatının nağamatını inşâd etmekle o sada-yı şirin, bu kubbe-i mînada ilel-ebed tanînendaz etmiştir.
{(*) Şu müselsel beyan, mucizat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) envaına işarettir. -Müellif-}
Güya âsuman, kendi mi'rac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik ediyor.
Ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu'cizelerine senâhan oluyor.
Ve cevv-i fezâ, kendi cinn ve bulutun işaratıyla nübüvvetine beşaret verir ve sâyebanlık ediyor.
Birincisi:
Enbiya meclis-i samîsidir.
İkincisi:
Huluk-u azîm merkezi olan Zât-ı Nuranîsidir.
Üçüncüsü:
Zaman-ı mazîdir.
Dördüncüsü:
Asr-ı Saadettir.
Beşincisi: Başta Şeriat olarak zaman-ı müstakbeldir.
Altıncısı: Başta Kur'ân olarak mu'cizatıdır.
Öyle ise haber almak için bunlara birer birer müracaat edeceğiz.
Hatta eğer mu'cizatı noktasında mevcudatı istintak etsek, görecek ve işiteceğiz ki; âlem, enva' ve ecnasıyla O'nun Risaletine şehâdet ve mu'cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği meta'-ı alîye dellâllık ediyor. Güya âleme teşrif ettiğinde, herbir nev' kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi; Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtarını intak edip, herbir tel başka lisan ile mu'cizatının nağamatını inşâd etmekle o sada-yı şirin, bu kubbe-i mînada ilel-ebed tanînendaz etmiştir.
{(*) Şu müselsel beyan, mucizat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) envaına işarettir. -Müellif-}
Güya âsuman, kendi mi'rac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik ediyor.
Ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu'cizelerine senâhan oluyor.
Ve cevv-i fezâ, kendi cinn ve bulutun işaratıyla nübüvvetine beşaret verir ve sâyebanlık ediyor.
Yükleniyor...