Kâinatta bir hakikat varsa, nübüvvet vardır. Hilkatte nizam varsa, nübüvvet zaruridir.
{(*) Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan Kudret-i Fâtıra, beşeri nebîsiz bırakmaz. -Müellif-}
Zira insanın vehm-âlud nazarına istikamet; ve tecavüzkâr kuvayı selâsesine i'tidal; ve isti'dadat-ı maneviyesine inkişaf verecek İlahî bir mürşid olabilir. O ise Nebi'dir.
Dünyada bundan doğru ne haber olabilir ki; yüzbinler enbiya yüzbinler mu'cizat ile nübüvveti iddia etmişler. Mu'cizat ile isbat etmişler.
Nokta-i nübüvvette müttefik, selef halefe mübeşşir. Halef selefe musaddık, asl-ı dinde müttehiddirler.
Öyle ise, cemî-i enbiyanın cemî-i mu'cizatı Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) bir mu'cizesi hükmündedir. Çünkü medar-ı nübüvvet ve enbiyaya "nebi" dediren esaslar, Hazret-i Ahmed'de (Aleyhisselam) daha ekmel bulunur.
Dünyada nebi varsa, O da nebidir.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍالَّذ۪ى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ
Evet, sirac-ı vehhac, bürhan-ı katı' O'dur.
Öyle ise O'nu tanımalıyız. Ve O zat ne derece ulvî, parlak olduğunu bunun ile kıyas edilir ki;
اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ
sırrınca, bütün ümmetinin bütün hasenatının bir misli onun kefe-i hasenatına ilave edilmiştir.
Mânevî bir cazibe-i umumiyi andıran hidayet ve irşadından herbir ferd ne kadar feyz ve nur almışsa, bir misli o Zât-ı Şerif'e in'ikas etmiştir.
İşte derece-i kemâlât gayr-i mütenahî, O'nun ruhundaki istidâd ve kabiliyet nihayetsiz, muhit-i enfüsî olan zatından başka, ümmetinin âfakından gelen esbâb-ı inkişaf hadsiz olduğundandır ki; Hakikat-ı Muhammediye (A.S.M.) âlem-i imkânda en râsih, en râcih hakikat olduğunu
{(*) Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan Kudret-i Fâtıra, beşeri nebîsiz bırakmaz. -Müellif-}
Zira insanın vehm-âlud nazarına istikamet; ve tecavüzkâr kuvayı selâsesine i'tidal; ve isti'dadat-ı maneviyesine inkişaf verecek İlahî bir mürşid olabilir. O ise Nebi'dir.
Dünyada bundan doğru ne haber olabilir ki; yüzbinler enbiya yüzbinler mu'cizat ile nübüvveti iddia etmişler. Mu'cizat ile isbat etmişler.
Nokta-i nübüvvette müttefik, selef halefe mübeşşir. Halef selefe musaddık, asl-ı dinde müttehiddirler.
Öyle ise, cemî-i enbiyanın cemî-i mu'cizatı Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) bir mu'cizesi hükmündedir. Çünkü medar-ı nübüvvet ve enbiyaya "nebi" dediren esaslar, Hazret-i Ahmed'de (Aleyhisselam) daha ekmel bulunur.
Dünyada nebi varsa, O da nebidir.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍالَّذ۪ى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ
Evet, sirac-ı vehhac, bürhan-ı katı' O'dur.
Öyle ise O'nu tanımalıyız. Ve O zat ne derece ulvî, parlak olduğunu bunun ile kıyas edilir ki;
اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ
sırrınca, bütün ümmetinin bütün hasenatının bir misli onun kefe-i hasenatına ilave edilmiştir.
Mânevî bir cazibe-i umumiyi andıran hidayet ve irşadından herbir ferd ne kadar feyz ve nur almışsa, bir misli o Zât-ı Şerif'e in'ikas etmiştir.
İşte derece-i kemâlât gayr-i mütenahî, O'nun ruhundaki istidâd ve kabiliyet nihayetsiz, muhit-i enfüsî olan zatından başka, ümmetinin âfakından gelen esbâb-ı inkişaf hadsiz olduğundandır ki; Hakikat-ı Muhammediye (A.S.M.) âlem-i imkânda en râsih, en râcih hakikat olduğunu
Yükleniyor...