Lâkin onların asl u esas-ı mesleği, kulûbün tenviri ve rabtı, yani fazilet-i İslâmiye üzerine sülûk.. yani hamiyet-i İslâmiye ile tahattüm.. yani İslâmiyet için hayatta zühd ve ravhı terk.. Yani ihlas için terk-i menafi'-i şahsîye, yani tesis-i muhabbet-i umumiyeye teveccüh.. yani ittihad-ı İslâmiyeye hizmet ve irşad!..
فَتَاَسُّفًا قَدْ اَسَاؤُا مُتَّكِئ۪ينَ وَتَكَاسَلُوا ف۪ى خِدْمَتِهِمْ فَح۪ينَئِذٍ اُر۪يدُ تَحْو۪يلَ هِمَمِهِمْ اِلٰى مَجْرٰيهَا الْحَق۪يقِىِّ الْقَد۪يمِ
S- Daima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Bize tarif et?!.
C- "İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnamesi" olan eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte: Kâ'be-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacer-ül Esvedi, Kâ'be-i Mükerremedir ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahhara'dır; Mekke-i Mükerreme'si, Ceziret-ül Arab'dır; Medine-i medeniyet-i münevveresi, (tam hürriyet-i şer'iyeyi tatbik eden) Devlet-i Osmaniye'dir. Eğer (İslâmiyet milliyetini ve ittihad-ı İslâmın taşını ve) nakşını ister isen, işte bak! Hayâ ve hamiyetten neş'et eden civanmerdane humret; hürmet ve rahmetten tevellüd eden masumane tebessüm; fesahat ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet; aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neş'et eden semavî neş'e; hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücûda gelen melekûtî lezzet; hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecellî eden mukaddes zînet;
{(HAŞİYE) Şu müselsel üslûbdaki fıkralar; herbiri İslâmiyetin bir şuaına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir rabıtasına, bir temeline işarettir. -Müellif-}
birbiri ile imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî, ancak o şark ve garbın kâb-ı kavseyni olan kâ'be-i saadetinin, tâk-ı muallâsının, kavs-i kuzahının elvân-ı seb'asının lacivert levninin timsalini, belki şu levnin manzarasını bir derece irae edilebilir.
Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, mârifetin şua'-ı elektriğiyle olur.
S- Neden eskide sükût ettin?
C-
{*: Lisan-ı Arabî'nin elzemiyetini düşündüğüm vakitte söylemişim. -Müellif-}
ِلَانَّ اْلاِسْتِبْدَادَ كَانَ مَانِعًا لِْلاِتِّحَادِ فَكُنْتُ سَكَتُّ عَلٰى جَمْرِ الْغَضٰى
فَتَاَسُّفًا قَدْ اَسَاؤُا مُتَّكِئ۪ينَ وَتَكَاسَلُوا ف۪ى خِدْمَتِهِمْ فَح۪ينَئِذٍ اُر۪يدُ تَحْو۪يلَ هِمَمِهِمْ اِلٰى مَجْرٰيهَا الْحَق۪يقِىِّ الْقَد۪يمِ
S- Daima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Bize tarif et?!.
C- "İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnamesi" olan eserimde tarif etmişim. Şimdi ileride o kasr-ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte: Kâ'be-i saadetimiz olan ittihad-ı münevver-i İslâmın Hacer-ül Esvedi, Kâ'be-i Mükerremedir ve dürret-i beyzası, Ravza-i Mutahhara'dır; Mekke-i Mükerreme'si, Ceziret-ül Arab'dır; Medine-i medeniyet-i münevveresi, (tam hürriyet-i şer'iyeyi tatbik eden) Devlet-i Osmaniye'dir. Eğer (İslâmiyet milliyetini ve ittihad-ı İslâmın taşını ve) nakşını ister isen, işte bak! Hayâ ve hamiyetten neş'et eden civanmerdane humret; hürmet ve rahmetten tevellüd eden masumane tebessüm; fesahat ve melahattan hasıl olan ruhanî halâvet; aşk-ı şebabîden, şevk-i baharîden neş'et eden semavî neş'e; hüzn-ü gurubîden, ferah-ı seherîden vücûda gelen melekûtî lezzet; hüsn-ü mücerredden, cemal-i mücelladan tecellî eden mukaddes zînet;
{(HAŞİYE) Şu müselsel üslûbdaki fıkralar; herbiri İslâmiyetin bir şuaına, bir hüsnüne, bir seciyesine, bir rabıtasına, bir temeline işarettir. -Müellif-}
birbiri ile imtizaç edip, ondan çıkan levn-i nuranî, ancak o şark ve garbın kâb-ı kavseyni olan kâ'be-i saadetinin, tâk-ı muallâsının, kavs-i kuzahının elvân-ı seb'asının lacivert levninin timsalini, belki şu levnin manzarasını bir derece irae edilebilir.
Lâkin ittihad, cehl ile olmaz. İttihad, imtizac-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, mârifetin şua'-ı elektriğiyle olur.
S- Neden eskide sükût ettin?
C-
{*: Lisan-ı Arabî'nin elzemiyetini düşündüğüm vakitte söylemişim. -Müellif-}
ِلَانَّ اْلاِسْتِبْدَادَ كَانَ مَانِعًا لِْلاِتِّحَادِ فَكُنْتُ سَكَتُّ عَلٰى جَمْرِ الْغَضٰى
Yükleniyor...