bütün ukûlü meşgul eden nokta-i medeniyet ve terakki ve dünyadır. Zâten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler. Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur'ânîde dâhil değildir.
S- Bir kısım Jön Türk der: "Demeyin Hristiyanlara hey kâfir! Zîrâ ehl-i kitabdırlar." Neden kâfir olana kâfir demeyeceğiz?
C- Kör adama, hey kör demediğiniz gibi... Çünki eziyettir. Eziyetten nehiy var:
مَنْ اٰذٰى ذِمِّيًّا
ilh...
Saniyen:
Kâfirin iki mânâsı vardır: Birisi ve en mütebadiri, dinsiz ve münkir-i Sâni' demektir. Şu mânâ ile, ehl-i kitaba ıtlak etmeğe hakkımız yoktur. İkincisi: Peygamberimizi ve İslâmiyeti münkir demektir. Şu mânâ ile onlara ıtlak hakkımızdır. Onlar dahi razıdırlar. Lâkin örfen evvelki mânânın tebadüründen, bir kelime-i tahkir ve eziyet olmuştur.
Hem de daire-i itikadı, daire-i muamelâta karıştırmağa mecburiyet yoktur. Kabildir; o kısım Jön Türklerin muradı bu olsun.
S- Çok fena şeyleri işitiyoruz. Bahusus gayr-ı Müslimlerde... Gûya bir İslâm kızını almışlar.. filan yerde böyle olmuş, diğer yerde şöyle olmuş. Olmuş.. olmuş.. olmuş.. ilââhir...
C- Evet maatteessüf daha yeni ve bulanık bir devlette ve cahil ve perişan bir millette, şöyle fena ve pis şeylerin vuku'u zarurî gibidir. Eskide daha berbadı vardı. Fakat şimdi görünüyor. Bir derd görünürse, devası âsândır. Hem de büyük işlerde yalnız kusurları görmek, cerbezelik ile aldanır ve aldatır. Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sünbüllettirerek hasenata galib etmektir.
Meselâ: Şu aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta tahayyül edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o şahıstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derecede evvelki adam müstakzer, ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, hakları var. Akıl onları tevbih etmeyecektir.
S- Bir kısım Jön Türk der: "Demeyin Hristiyanlara hey kâfir! Zîrâ ehl-i kitabdırlar." Neden kâfir olana kâfir demeyeceğiz?
C- Kör adama, hey kör demediğiniz gibi... Çünki eziyettir. Eziyetten nehiy var:
مَنْ اٰذٰى ذِمِّيًّا
ilh...
Saniyen:
Kâfirin iki mânâsı vardır: Birisi ve en mütebadiri, dinsiz ve münkir-i Sâni' demektir. Şu mânâ ile, ehl-i kitaba ıtlak etmeğe hakkımız yoktur. İkincisi: Peygamberimizi ve İslâmiyeti münkir demektir. Şu mânâ ile onlara ıtlak hakkımızdır. Onlar dahi razıdırlar. Lâkin örfen evvelki mânânın tebadüründen, bir kelime-i tahkir ve eziyet olmuştur.
Hem de daire-i itikadı, daire-i muamelâta karıştırmağa mecburiyet yoktur. Kabildir; o kısım Jön Türklerin muradı bu olsun.
S- Çok fena şeyleri işitiyoruz. Bahusus gayr-ı Müslimlerde... Gûya bir İslâm kızını almışlar.. filan yerde böyle olmuş, diğer yerde şöyle olmuş. Olmuş.. olmuş.. olmuş.. ilââhir...
C- Evet maatteessüf daha yeni ve bulanık bir devlette ve cahil ve perişan bir millette, şöyle fena ve pis şeylerin vuku'u zarurî gibidir. Eskide daha berbadı vardı. Fakat şimdi görünüyor. Bir derd görünürse, devası âsândır. Hem de büyük işlerde yalnız kusurları görmek, cerbezelik ile aldanır ve aldatır. Cerbezenin şe'ni, bir seyyieyi sünbüllettirerek hasenata galib etmektir.
Meselâ: Şu aşiretin herbir ferdi, bir günde attığı balgamı, cerbeze ile vehmen tayy-ı mekân ederek birden bir şahısta tahayyül edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa.. veyahut bir sene zarfında birisinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman tevehhümüyle, birden dakika-i vâhidede, o şahıstan sudûrunu tasavvur etse; acaba ne derecede evvelki adam müstakzer, ikinci adam müteaffin olur? Hattâ hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa mağaralarından kaçsalar, hakları var. Akıl onları tevbih etmeyecektir.
Yükleniyor...