S- Rum ve Ermenilerin hürriyeti bizi teşviş ediyor. Bir kerre tecavüze başlıyorlar; bir kerre hürriyet ve meşrutiyet bizimdir, biz yaptık diyorlar. Bizi me'yus ediyorlar?
C- Zannediyorum tecavüzleri, eskiden sizden tahayyül ettikleri tecavüze karşı bir teşeffi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecavüze karşı bir nümayiş gibidir. Eğer tamamıyla iman etseler ki, tecavüz sizden olmaz, adalete kanaat edeceklerdir. Şayet adalete kanaat etmezlerse; hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp ikna ettirecektir. Hem de "Meşrutiyeti biz istihsal ettik" olan sözleri yalandır. Hürriyet ve meşrutiyet; askerimizin süngüsüyle, cem'iyet-i milliyenin kalemiyle sahife-i vücûda geldi. Öyle herzegûların arzuları, beylik ve muhtariyetin ammizadesi olan adem-i merkeziyet-i siyasiye idi. Sonra da yüzde doksan bize ittiba' ettiler. Beşi geveze, birkaç tanesi de zevzeklik edip eski hülyasından vazgeçmek istemiyorlar.
S- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'ânda nehiy vardır:
لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارٰى اَوْلِيَٓاءَ
Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?
C- Evvela: Delil, kat'iyy-ül metin olduğu gibi; kat'iyy-üd delalet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardır. Zîrâ nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudiyet ve nasraniyet olan ayinleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyle ise, herbir müslümanın herbir sıfatı müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, müslüman olan sıfat veya bir san'atı istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.
Sâniyen:
Zaman-ı Saadette bir inkılab-ı azîm-i dinî vücûda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin şimdi âlemde bir inkılab-ı âcib-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zabt ve
C- Zannediyorum tecavüzleri, eskiden sizden tahayyül ettikleri tecavüze karşı bir teşeffi-i gayz ve bundan sonra sizden tevehhüm ettikleri tecavüze karşı bir nümayiş gibidir. Eğer tamamıyla iman etseler ki, tecavüz sizden olmaz, adalete kanaat edeceklerdir. Şayet adalete kanaat etmezlerse; hak, hakkın kuvvetiyle burunlarını kırıp ikna ettirecektir. Hem de "Meşrutiyeti biz istihsal ettik" olan sözleri yalandır. Hürriyet ve meşrutiyet; askerimizin süngüsüyle, cem'iyet-i milliyenin kalemiyle sahife-i vücûda geldi. Öyle herzegûların arzuları, beylik ve muhtariyetin ammizadesi olan adem-i merkeziyet-i siyasiye idi. Sonra da yüzde doksan bize ittiba' ettiler. Beşi geveze, birkaç tanesi de zevzeklik edip eski hülyasından vazgeçmek istemiyorlar.
S- Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur'ânda nehiy vardır:
لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارٰى اَوْلِيَٓاءَ
Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?
C- Evvela: Delil, kat'iyy-ül metin olduğu gibi; kat'iyy-üd delalet olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecali vardır. Zîrâ nehy-i Kur'ânî âmm değildir, mutlaktır. Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz. Hem de hüküm müştak üzerine olsa; me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile yahudiyet ve nasraniyet olan ayinleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyle ise, herbir müslümanın herbir sıfatı müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, müslüman olan sıfat veya bir san'atı istihsan etmekle iktibas etmek neden caiz olmasın? Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.
Sâniyen:
Zaman-ı Saadette bir inkılab-ı azîm-i dinî vücûda geldi. Bütün ezhanı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin şimdi âlemde bir inkılab-ı âcib-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhanı zabt ve
Yükleniyor...