S- Nasıl anlayacağız? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz.
C- Çendan cahilsiniz, fakat âkilsiniz. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, (zekâvetiyle) bana hile edecektir. Demek cehliniz özür değil... İşte müştebeh ağaçları gösteren, semereleridir. Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. İşte birisinde istirahat ve itaattır. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmıştır. Size bir misal daha söyleyeceğim: Şu sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz etrafına halka tutup temaşa edelim. İstifaza edip tâ tabaka-i nariye yırtılsın, istifade eyleyelim. Eğer dediğim gibi nur ise, zâten istifade edeceğiz. Eğer onların dedikleri gibi nar olsa, karıştırmadık ki bizi yandırsın. Onlar diyorlar ki: "Ateş-i suzandır." Eğer, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. Eğer nar olursa cisim ve libaslarını yandırır. Zîra şu "nar" dedikleri nur-u saadet
{(*) Burada dahi Risale-i Nur'u hissetmiş, fakat siyaset perdesiyle bakmış, hakikatın şekli değişmiş. -Müellif-}
dünyanın hangi tarafına çıkmış ise, milyonlarla insanın tulum gibi kan suyu üzerine boşaltılmış ise söndürülmemiş. Hatta bu iki senedir memleketimizde iki-üç defa söndürülmesine teşebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler, kendileri söndüler.
{(**) Said'i yirmibeş sene ezen bir parti, bu zulmü sönmesiyle tasdik etti. -Müellif-}
S- Sen dedin ateş değil, şimdi ateş nazarıyla bakıyorsun.
C- Evet nur, fenalara nardır, yandırır.
S- O fırkadan ehl-i fazl kısmına ne diyeceğiz? Onlar iyi adamlardır.
C- Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar.
S- Nasıl iyilikten fenalık gelir?
C- Muhali taleb etmek, kendine fenalık etmektir... Bir dağdan uçmak niyetiyle kendini havalandıran, parça parça olur. Zira onların istedikleri şey, ya bir hükümet-i masûmedir... Halbuki şimdi şahs-ı vâhid bile mâsum olamaz. Nerede kaldı; zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olsun. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatı
C- Çendan cahilsiniz, fakat âkilsiniz. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, (zekâvetiyle) bana hile edecektir. Demek cehliniz özür değil... İşte müştebeh ağaçları gösteren, semereleridir. Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. İşte birisinde istirahat ve itaattır. Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmıştır. Size bir misal daha söyleyeceğim: Şu sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz etrafına halka tutup temaşa edelim. İstifaza edip tâ tabaka-i nariye yırtılsın, istifade eyleyelim. Eğer dediğim gibi nur ise, zâten istifade edeceğiz. Eğer onların dedikleri gibi nar olsa, karıştırmadık ki bizi yandırsın. Onlar diyorlar ki: "Ateş-i suzandır." Eğer, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. Eğer nar olursa cisim ve libaslarını yandırır. Zîra şu "nar" dedikleri nur-u saadet
{(*) Burada dahi Risale-i Nur'u hissetmiş, fakat siyaset perdesiyle bakmış, hakikatın şekli değişmiş. -Müellif-}
dünyanın hangi tarafına çıkmış ise, milyonlarla insanın tulum gibi kan suyu üzerine boşaltılmış ise söndürülmemiş. Hatta bu iki senedir memleketimizde iki-üç defa söndürülmesine teşebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler, kendileri söndüler.
{(**) Said'i yirmibeş sene ezen bir parti, bu zulmü sönmesiyle tasdik etti. -Müellif-}
S- Sen dedin ateş değil, şimdi ateş nazarıyla bakıyorsun.
C- Evet nur, fenalara nardır, yandırır.
S- O fırkadan ehl-i fazl kısmına ne diyeceğiz? Onlar iyi adamlardır.
C- Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar.
S- Nasıl iyilikten fenalık gelir?
C- Muhali taleb etmek, kendine fenalık etmektir... Bir dağdan uçmak niyetiyle kendini havalandıran, parça parça olur. Zira onların istedikleri şey, ya bir hükümet-i masûmedir... Halbuki şimdi şahs-ı vâhid bile mâsum olamaz. Nerede kaldı; zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olsun. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatı
Yükleniyor...