bilbedahe kalbe gösteriyor. Madem bir hakikat var, bilbedâhe hakiki rahmet var. Madem hakiki rahmet var, saadet-i ebediye olacaktır.

Sekizinci Menba':

Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandır. Kim kendi uyanık vicdanını dinlese: "Ebed!.. ebed!.." sesini işitecektir. Demek o, onun için mahluktur. Demek bu incizab ve cezbe bir gaye-i hakikî ve hakikat-ı cazibedârın yalnız cezbiyle olabilir.

Dokuzuncu Menba':

Sâdık, masduk, musaddak olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ihbarıdır. Evet O'nun sözleriyle saadet-i ebediyenin kapıları açılmış. Ve O'na karşı kelâmları birer penceredir. Zaten bütün kuvvetiyle bütün davaları tevhidden sonra o noktada temerküz ediyor.

Onuncu Menba':

Onüç asırda yedi vecihle i'cazını muhafaza eden Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyanın ihbârât-ı kat'iyesidir. Evet nefs-i ihbarı, haşr-i cismanînin keşşâfı ve şu remz-i hikmetin miftâhıdır. Hem tazammun ettiği ve mükerreren tefekküre emrederek nazara vaz' ettiği berâhin binlerdir.

Ezcümle:

Bir kıyas-ı temsiliyeyi tazammun eden

وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا

ve

قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓى اَنْشَاَهَا اَوَّلَ مَرَّةٍ

hem bir delil-i adlîye işaret eden

وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّا مٍ لِلْعَب۪يدِ

gibi pek çok âyât-ı kesire ile haşr-i cismaniyenin saadet-i ebediyeye nâzır pek çok dürbünleri nazar-ı beşere vaz' etmiştir.

BİRİNCİ KIYASIN HÜLÂSASI

Bak, vücûd-u insan tavırdan tavıra geçtikçe acib, muntazam inkılabatı geçiriyor. Nutfeden alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan azm ve lahme, azm ve lahmeden halk-ı cedide intikal, gâyet dakîk desâtîre tâbidir. Her bir tavrın öyle kavânin-i mahsusa, ve öyle nizâmât-ı muayyene ve öyle harekât-ı muttaridesi vardır ki; cam gibi altında kasd, irade, ihtiyar, hikmetin cilvelerini gösterir. İşte vücûd itibariyle böyle her sene libasını değiştiren o vücûdun bekası, inhilâlin yerini dolduran bir terkibe muhtaçtır.

Yükleniyor...