ÜÇÜNCÜ MAKSAD
(Haşr-i cismanîdir)
Evet, hilkat onsuz olmaz.. Ve abestir. Neam, haşir haktır ve doğrudur. Bürhanın en vâzıhı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
Kur'ân-ı Mübin, haşr-i cismanîyi o derece izah etmiştir ki; edna bir şübheyi bırakmamış. İşte biz de kuvvetimize göre onun berâhinini bir derece tefsir ederek kaç makasıd ve mevakıfına işaret edeceğiz.
Birinci Maksad:
Evet kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tâmme, hem de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf, hem de cemî'-i fünûn ile sabit olan istikrâ-i tâmm, hem de yevm ve sene gibi çok enva'da olan birer nev'-i kıyamet-i mükerrere, hem de isti'dad-ı beşerin cevheri, hem de insanın lâ-yetenahî olan âmâli, hem de Sâni'-i Hakîm'in rahmeti, hem de Resul-i Sadık'ın lisanı, hem de Kur'ân-ı Mu'ciz'in beyanı; haşr-i cismanîye sadık şahidler ve hak ve hakikî bürhanlardır.
MEVKIF VE İŞARET
1- Evet saadet-i ebediye olmazsa nizam, bir suret-i zaîfe-i vâhiyeden ibaret kalır. Cemî-i maneviyât ve revabıt ve niseb, hebaen gider. Demek nazzamı, saadet-i ebediyedir.
2- Evet inâyet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinattaki riayet-i masalih ve hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa, kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir.
3- Neam, akıl ve hikmet ve istikrâ'ın şehâdetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet; haşr-i cismanîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki delalet eder. Zira adem-i sırf, herşeyi abes eder.
4- Evet fıtratta, ezcümle âlem-i suğra olan insanda, fenn-i menafi'-ül a'zanın şehâdetiyle sabit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan isti'dadat-ı maneviye ve âmâl ve efkâr ve müyûlatının adem-i israfını isbat eder. O ise, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu ilân eder.
(Haşr-i cismanîdir)
Evet, hilkat onsuz olmaz.. Ve abestir. Neam, haşir haktır ve doğrudur. Bürhanın en vâzıhı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
Kur'ân-ı Mübin, haşr-i cismanîyi o derece izah etmiştir ki; edna bir şübheyi bırakmamış. İşte biz de kuvvetimize göre onun berâhinini bir derece tefsir ederek kaç makasıd ve mevakıfına işaret edeceğiz.
Birinci Maksad:
Evet kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tâmme, hem de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf, hem de cemî'-i fünûn ile sabit olan istikrâ-i tâmm, hem de yevm ve sene gibi çok enva'da olan birer nev'-i kıyamet-i mükerrere, hem de isti'dad-ı beşerin cevheri, hem de insanın lâ-yetenahî olan âmâli, hem de Sâni'-i Hakîm'in rahmeti, hem de Resul-i Sadık'ın lisanı, hem de Kur'ân-ı Mu'ciz'in beyanı; haşr-i cismanîye sadık şahidler ve hak ve hakikî bürhanlardır.
MEVKIF VE İŞARET
1- Evet saadet-i ebediye olmazsa nizam, bir suret-i zaîfe-i vâhiyeden ibaret kalır. Cemî-i maneviyât ve revabıt ve niseb, hebaen gider. Demek nazzamı, saadet-i ebediyedir.
2- Evet inâyet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinattaki riayet-i masalih ve hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa, kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir.
3- Neam, akıl ve hikmet ve istikrâ'ın şehâdetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet; haşr-i cismanîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki delalet eder. Zira adem-i sırf, herşeyi abes eder.
4- Evet fıtratta, ezcümle âlem-i suğra olan insanda, fenn-i menafi'-ül a'zanın şehâdetiyle sabit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan isti'dadat-ı maneviye ve âmâl ve efkâr ve müyûlatının adem-i israfını isbat eder. O ise, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu ilân eder.
Yükleniyor...