5- Evet öyle olmazsa; umumen kurur, hebaen gider. Feya lilaceb!. Bir cevher-i cihan-beha'nın kılıfına nihayet derece dikkat ve itina edilirse, hattâ gubarın konmasından muhafaza edilirse, nasıl ve ne suretle o cevher-i yegâneyi kırarak mahvedecektir? Kellâ!.. Ona itina, onun hatırası içindir.
6- Evet sâbıkan beyan olunduğu gibi; cemî-i fünûnla hasıl olan istikrâ-i tâmla sabit olan intizam-ı kâmil, o intizamı ihtilâlden halâs eyleyen ve tekemmül ve ömr-ü ebedîye mazhar eden haşr-ı cismanînin sadefinde olan saadet-i ebediyeyi bizzarûre iktiza eder.
7- Evet, saatin sâniye ve dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya; birbirine mukaddime olarak döner, işlerler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi; mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar.
Evet insanın her ferdi, birer nev' gibidir. Zîrâ nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüs'at vermiş ki; bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair enva'ın efradlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemâli, lezzeti, elemi ise cüz'î ve şahsî ve mahdud ve mahsur ve ânîdir. Beşerin ise ulvî, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan, çok nevi'lerde olan birer nev'-i kıyamet-i mükerrere-i nev'iye ile, insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remz ve işaret, belki şehâdet eder.
8- Neam, beşerin cevherinde, gayr-ı mahsur isti'dadâtında mündemiç olan gayr-ı mahdud olan kabiliyâttan neş'et eden, müyulattan hasıl olan lâ-yetenahî âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı; mavera-yı haşr-i cismanîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur.
9- Neam, Sâni'-i Hakîm ve Rahmanürrahîm'in rahmeti ise; cemî-i ni'amı nimet eden ve nıkmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hasıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev'-i beşere verecektir. Zîrâ şu herbir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemî-i nimetler nıkmete tahavvül ederek, bizzarûre ve bilbedahe ve umum kâinatın şehâdetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir.
İşte ey birader!.. Mütenevvi' olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al! Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur!.. Demek hicran-ı
6- Evet sâbıkan beyan olunduğu gibi; cemî-i fünûnla hasıl olan istikrâ-i tâmla sabit olan intizam-ı kâmil, o intizamı ihtilâlden halâs eyleyen ve tekemmül ve ömr-ü ebedîye mazhar eden haşr-ı cismanînin sadefinde olan saadet-i ebediyeyi bizzarûre iktiza eder.
7- Evet, saatin sâniye ve dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya; birbirine mukaddime olarak döner, işlerler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi; mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar.
Evet insanın her ferdi, birer nev' gibidir. Zîrâ nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüs'at vermiş ki; bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair enva'ın efradlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemâli, lezzeti, elemi ise cüz'î ve şahsî ve mahdud ve mahsur ve ânîdir. Beşerin ise ulvî, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan, çok nevi'lerde olan birer nev'-i kıyamet-i mükerrere-i nev'iye ile, insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remz ve işaret, belki şehâdet eder.
8- Neam, beşerin cevherinde, gayr-ı mahsur isti'dadâtında mündemiç olan gayr-ı mahdud olan kabiliyâttan neş'et eden, müyulattan hasıl olan lâ-yetenahî âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı; mavera-yı haşr-i cismanîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur.
9- Neam, Sâni'-i Hakîm ve Rahmanürrahîm'in rahmeti ise; cemî-i ni'amı nimet eden ve nıkmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hasıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev'-i beşere verecektir. Zîrâ şu herbir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemî-i nimetler nıkmete tahavvül ederek, bizzarûre ve bilbedahe ve umum kâinatın şehâdetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir.
İşte ey birader!.. Mütenevvi' olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da, firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al! Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur!.. Demek hicran-ı
Yükleniyor...