Cumhurun âmîliği için, hakâik-i mücerredeyi -me'lufları vasıta olmaksızın- adem-i telakkileri sebebiyle, müteşabihât ve teşbihat ve istiarât ile tasvir etmesidir.

Hem de fünûn-u ekvanda cumhurun, hiss-i zahir sebebiyle hilaf-ı vaki'i zarurî telakki etmekle beraber, mebadî basamakları adem-i in'ikad ve tekemmülünden; mağlataların vartalarına düşmemek için, şeriat öyle mesailde ibham etti ve mutlak bıraktı. Lâkin hakikatı îmadan hâlî bırakmadı.

Vehim ve Tenbih:

Resul-i Ekrem'in herbir fiil ve herbir halinde sıdk lema'an eder. Fakat her fiili ve her hali hârika olmak lâzım değildir. Zîrâ izhar-ı hârika, tasdik-i müddea içindir. Hacet olmadığı veya münasib olmadığı vakitte cereyan-ı umumiyeye mütabaatla, kavânin-i âdâtullaha destedâd-ı teslim oluyor. Hem de öyle olmak gerektir.

Ey birader! Şu Tenbih, Birinci Mesleğin Mukaddemesi'nin taifesindendir. Nisyanın hatasıyla yolunu şaşırmakla yerini kaybedip şuraya girmiştir. İyice şu nükteleri tut.

İşte neticeye giriyoruz:

Bak ey birader! Fünûn ve ulûmun zübde-i hakikiyesi, berâhin-i akliye üzerine müesses olan diyanet ve şeriat-ı İslâmiye öyle fünûnları tazammun etmiştir. Ezcümle: Fenn-i tehzib-i ruh ve riyazet-ül kalb ve terbiyet-ül vicdan ve tedbir-ül cesed ve tedvir-ül menzil ve siyaset-ül medine ve nizamat-ül âlem ve fenn-ül hukuk ve saire... Lüzum görülen yerlerde tafsil ve lüzum olmayan veya ezhanın veya zamanın müstaid ve müsaid olmadığı yerlerde birer fezleke ile kavaid-i esasiyeyi vaz' ederek tenmiye ve tefri'ini ukûlün meşveret ve istinbatatına havale etmiştir ki, bu fünûnun mecmuuna değil, belki ekalline onüç asr-ı terakkiden sonra en medenî yerlerde en hârika zekâ ile mevsuf olanlar... tâkat-ı beşerin haricinde (bahusus o zamanda) olduğunu tasdikten vicdan-ı munsıfane seni men'edemiyor.

İşte fazl odur ki; a'da ona şehâdet ede. Yeni Dünya'nın en meşhur feylesofu olan Carlayl, Almanya'nın meşhur bir hakîminden ve rical-i siyasiyesinden naklen diyor ki: "O, tedkikatından sonra kendi kendine sual ederek demiş: İslâmiyet böyle olursa acaba medeniyet-i hazıra hakâik-i İslâmiyetin dairesinde yaşayabilir mi? Kendisi kendine "Evet" ile cevab veriyor. "Şimdiki muhakkikler o daire içinde yaşamaktadırlar."

Yükleniyor...