derecede me'lufe ve çok da mütenevvi'a, tamamen rasiha olan âdât ve ahlâk, nihayet kesîr ve me'lufatına gayet mutaassıb ve şedid-üş şekîme olan bir kavmin a'mak-ı ervahından az fedakârlıkla, kısa bir zamanda kal' ve ref' ettiğini ve o âdât-ı seyyienin yerine başka âdât ve ahlâk fidanlarını gars etmesini ve def'aten nihayet derecede tekemmül ettiklerini nazara alırsan ve dikkat edersen; hârikulâde olduğunu tasdik etmezsen, seni sofestaî defterinde yazacağım.

İkincisi:

Şahs-ı manevî hükmünde olan bir devletin nümüvv-ü tabiîsi hükmünde olan teşekkülü ise, mütemehhildir. Ve devlet-i atîkaya galebesi -ki ona inkıyad, tabiat-ı sâniye hükmüne girdiği için- tedricîdir. Öyle ise maddeten ve manen hâkim, hem de gayet cesîm bir devleti kısa bir zamanda teşkili, hem de düvel-i râsihaya def'î gibi galebe etmesi; maneviyat ve ahvalde cari olan âdâtın bizzarûre hârikulâde olduğunu görmezsen, körler defterinde yazılacaksın.

Üçüncüsü:

Tahakküm-ü zahirî, kahr ve cebr ile mümkindür. Fakat efkâra galebe etmek, hem de ervaha tahabbüb ve tabayia tasallut, hem de hâkimiyetini vicdanlar üzerine daima muhafaza etmek; hakikatın hassa-i fârikasıdır. Bu hassayı bilmezsen, hakikattan bîganesin.

Dördüncüsü:

Tergib veya terhib hilesiyle ancak yalnız bir tesir-i sathî edip, akla karşı sedd-i turuk edebilir. Şu halde a'mak-ı kulûbe nüfuz ve erakk-ı hissiyatı tehyic ve şükûfe-misal olan istidadâtı inkişaf ettirmek ve kâmine ve nâime olan seciyeleri ikaz ve tenbih ve cevher-i insaniyeti feverana getirmek ve kıymet-i nâtıkıyeti izhar etmek, şua'-ı hakikatın hâssasıdır.

Evet, kasavet-i mücessemenin misal-i müşahhası olan "Ve'd-i benat" gibi umûrlardan kalblerini taskil etmesi; ve rikkat, letafetin lem'ası olan hayvanata merhamet, hattâ karıncaya şefkat gibi umûr ile tezyin etmesi; öyle bir inkılab-ı azîmdir -hususan öyle akvam-ı bedevîde ki, hiçbir kanun-u tabi'iyeye tevfik olmadığından- hârikulâde olduğu musaddak-gerde-i erbab-ı basirettir. Basiretin varsa tasdik edeceksin.

Şimdi Nokta'yı dinle:

İşte tarih-i âlem şehâdet eder ki: En büyük dâhî odur ki; bir veya iki hissin ve seciyenin ve isti'dadın inkişafına ve ikazına ve feverana getirilmesine muvaffak olsun. Zîrâ öyle bir hiss-i nâim ikaz edilmezse, sa'y hebaen gider ve muvakkat olur. İşte en büyük dâhî ancak bir veya iki hissin ikazına muvaffak olabilmiştir.

Yükleniyor...