Demek oluyor ki; istikra-i tâm ile, hususan nev'-i vâhidde, lâsiyyema intizam-ı muttarid üzerine müesses olan kıyas-ı hafînin ianesiyle ve kıyas-ı evlevînin teyidiyle nübüvvet-i Muhammed'i (A.S.M.) netice vermekle beraber, tenkih-ül menat denilen hususiyattan tecrid nokta-i nazarından cemî'-i Enbiya lisan-ı mu'cizatlarıyla vücûd-u Sâni'in bir bürhan-ı bahiresi olan Muhammed'in (A.S.M.) sıdkına şehâdet ederler.
İtizar:
Kısa cümlelerle söyleyemiyorum, muğlakça oluyor. Zîrâ şu hakâik her tarafa derin köklerini attıklarından mes'ele uzunlaşıyor. Suret-i mes'eleyi bozmak ve parça parça etmek ve hakikatı incitmek istemiyorum. Hem de hakikatın etrafına bir daireyi çekmek istiyorum, tâ hakikat mahsur kalıp kaçmasın. Ben tutmazsam başkası tutsun. Beni mazur tutsanız, febiha... Ve illâ hürriyet var, tahakküm yoktur. Keyfinize!..
MUKADDEME
Peygamberin delil-i sıdkı; herbir hareket, herbir halidir...
Evet herbir hareketinde adem-i tereddüd ve mu'terizlere adem-i iltifat ve muarızlara adem-i mübalât ve muhalif olanlardan adem-i tahavvüfü; sıdkını ve ciddiyetini gösteriyor. Hem de evamirinde hakikatın ruhuna olan isabeti, hakkıyetini gösterir.
Elhasıl:
Tahavvüf ve tereddüd ve telaş ve mübalât gibi hile ve adem-i vüsûku ve itminansızlığı îma eden umûrlardan müberra iken, bilâ-perva ve kuvvet-i itmi'nanla en hatarlı makamlarda olan hareketi ve nihayette olan isabeti ve iki âlemde semere verecek olan zîhayat kaideleri harekâtıyla tesis ettiğine binaen; herbir fiil ve herbir tavrının iki taraftan, yani bidayet ve nihayetten ciddiyeti ve sıdkı nazar-ı ehl-i dikkate arz-ı didar ediyor. Bahusus mecmû'-u harekâtının imtizacından ciddiyet ve hakkıyet
Yükleniyor...