bâtıldır. Zîrâ dünya ihtiyarlandı. Öyle bir şeyin mukaddematı da zahir olmadı. Bilakis mehasinin terakkisiyle beraber, mesavî dahi terakki edip daha dehşetli ve aldatıcı bir şekle giriyor.

Evet nasılki nevâmis-i hikmet, desatir-i hükûmetten müstağni değildir. Öyle de, vicdana hâkim olan kavânin-i şeriât ve fazilete eşedd-i ihtiyaç ile muhtaçtır. İşte şöyle mevhûme olan meleke-i ta'dil-i ahlâk, kuva-yı selâseyi hikmet ve iffet ve şecaatta muhafaza etmesine kâfi değildir. Binaenaleyh, insan bizzarûre vicdan ve tabiatlara müessir ve nafiz olan mizan-ı adalet-i İlahiyeyi tutacak bir Nebî (A.S.M.)'ye muhtaçtır.

İşaret:

Binlerce enbiya aleyhimüsselâm, nev'-i beşerde nübüvveti iddia ederek binlerce mu'cizatla müddeayı isbat etmişlerdir. İşte o Enbiyanın cemî-i mu'cizatları lisan-ı vâhid ile nübüvvet-i mutlakayı ilân eder. Bizim şu suğramıza dahi bir bürhan-ı katı'dır. Buna tevatür-ü bilma'na veya ne tabir ile diyorsanız deyiniz, metin bir delildir.

Tenbih:

Şu muhakematın cihet-ül vahdeti budur ki: Eğer cemî-i fünûn ele alınırsa ve fünûnların kavaidinin külliyetleriyle keşfettikleri ittisak ve intizama temaşa edilirse, hem de mesalih-i cüz'iye-i müteferrikanın mayesi ve ukde-i hayatiyesi hükmünde olan bir lezzeti veya bir muhabbeti veya bir emr-i âheri içine atmakla -ekl ve nikâhtaki gibi- perişan olan umûr ve ef'al; o maye ile irtibat ve ittisal ettikleri inâyet-i İlahiye nokta-i nazarında nazar-ı dikkate alınırsa; hem de hikmetin şehâdetiyle sabit olan adem-i abesiyet ve adem-i ihmali mütalaaya alınırsa, istikrâ-i tâmla netice veriyor ki: Masalih-i külliyenin kutub ve mihveri ve maden-i hayatı hükmünde olan Nübüvvet, nev'-i beşerde zarurîdir...

Faraza olmazsa, perişan olan nev'-i beşer; güya muhtell bir âlemden şu muntazam âleme düşüp cereyan-ı umumînin ahengini ihlâl ettiği kabul olunursa, biz insanlar, sair kâinata karşı ne yüzümüz kalacaktır?..

Tenbih:

Ey birader! Eğer bürhan-ı Sâni'in suğrası senin sahife-i zihninde intikaş etmiş ise, hazır ol!. Kübrası olan nübüvvet-i Muhammed'in bahsine geçiyoruz:

İşaret ve İrşad: Kübra sadıktır. Zîrâ sahife-i itibar-ı âlemde menkuş olan âsâr-ı enbiyayı mütalaa etsen ve lisan-ı tarihte cereyan eden ahvallerini dinlersen ve hakikatı, yani cihet-ül vahdeti tesir-i zaman ve mekân ile girdiği suretlerden tecrid edebilirsen göreceksin ki: inâyet-i İlahiyenin ziyası

Yükleniyor...