şu'le-i cevvale gibi ve in'ikasâtından ve müvazenâtından sıdk ve isabet, berk-i lâmi' gibi tezahür ve tecellî ediyor.
İşaret:
Zaman-ı mazî ve zaman-ı hal, yani Asr-ı Saadet ve zaman-ı istikbal, tazammun ettikleri berâhin-i nübüvvet lisan-ı vâhid ile maden-i ahlâk-ı âliye olan Zât-ı Muhammed'de (Aleyhissalâtü Vesselâm) dâî-yi sıdkı ve dellâl-ı nübüvveti olan bürhan-ı zâtînin nidaına cevab ve hemdest-i vifak olarak nübüvvetini i'lâ ve ilân ettiklerini kör olmayanlara gösterdiler. Şu halde kitab-ı âlemden olan fasl-ı zamanın sahife-i selâsesini mütalaa edeceğiz. Hem de o kitabdan mes'ele-i uzma ve münevvere olan Zât-ı Muhammed'i (A.S.M.) temaşa ve ziyaret edeceğiz. Müddeamız olan bürhanın kübrasını onun ile isbat edeceğiz.
İşte bu noktaya binaen, mesalik-i nübüvvet dörttür. Beşincisi meşhur ve mesturdur.
مسطور
BİRİNCİ MESLEK
Yani: Mes'ele-i âliye-i zâtiyeyi temaşa etmekte dört nükteyi bilmek lâzımdır:
Birincisi:
لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ
kaidesine binaen, sun'î ve tasannu'î olan şey, ne kadar mükemmel olsa da, tabiî yerini tutmadığınan hey'atının feletatı, müzahrefiyeti îma edecektir.
İkincisi:
Ahlâk-ı âliyenin, hakikatın zeminiyle olan rabıta-i ittisali ciddiyettir. Ve deveran-ı dem gibi hayatlarını idame eden ve imtizaçlarından tevellüd eden haysiyete kuvvet veren, heyet-i mecmuasına intizam veren yalnız sıdktır. Evet şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda, o ahlâk-ı âliye kurur ve hebaen gidiyor.
Üçüncüsü:
Umûr-u mütenasibede temayül ve tecavüb ve mütezâdde de olan eşyalarda tenafür ve tedafü' kaide-i meşhuresi, maddiyatta nasıl cereyan ediyor; maneviyat ve ahlâkta dahi cereyan eder.
Dördüncüsü:
لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ
Şimdi gelelim maksada: İşte âsâr ve siyer ve tarih-i hayatı... Hattâ a'danın şehâdetleriyle, Zât-ı Peygamber'de vücûdu muhakkak olan
İşaret:
Zaman-ı mazî ve zaman-ı hal, yani Asr-ı Saadet ve zaman-ı istikbal, tazammun ettikleri berâhin-i nübüvvet lisan-ı vâhid ile maden-i ahlâk-ı âliye olan Zât-ı Muhammed'de (Aleyhissalâtü Vesselâm) dâî-yi sıdkı ve dellâl-ı nübüvveti olan bürhan-ı zâtînin nidaına cevab ve hemdest-i vifak olarak nübüvvetini i'lâ ve ilân ettiklerini kör olmayanlara gösterdiler. Şu halde kitab-ı âlemden olan fasl-ı zamanın sahife-i selâsesini mütalaa edeceğiz. Hem de o kitabdan mes'ele-i uzma ve münevvere olan Zât-ı Muhammed'i (A.S.M.) temaşa ve ziyaret edeceğiz. Müddeamız olan bürhanın kübrasını onun ile isbat edeceğiz.
İşte bu noktaya binaen, mesalik-i nübüvvet dörttür. Beşincisi meşhur ve mesturdur.
مسطور
BİRİNCİ MESLEK
Yani: Mes'ele-i âliye-i zâtiyeyi temaşa etmekte dört nükteyi bilmek lâzımdır:
Birincisi:
لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ
kaidesine binaen, sun'î ve tasannu'î olan şey, ne kadar mükemmel olsa da, tabiî yerini tutmadığınan hey'atının feletatı, müzahrefiyeti îma edecektir.
İkincisi:
Ahlâk-ı âliyenin, hakikatın zeminiyle olan rabıta-i ittisali ciddiyettir. Ve deveran-ı dem gibi hayatlarını idame eden ve imtizaçlarından tevellüd eden haysiyete kuvvet veren, heyet-i mecmuasına intizam veren yalnız sıdktır. Evet şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda, o ahlâk-ı âliye kurur ve hebaen gidiyor.
Üçüncüsü:
Umûr-u mütenasibede temayül ve tecavüb ve mütezâdde de olan eşyalarda tenafür ve tedafü' kaide-i meşhuresi, maddiyatta nasıl cereyan ediyor; maneviyat ve ahlâkta dahi cereyan eder.
Dördüncüsü:
لِلْكُلِّ حُكْمٌ لَيْسَ لِكُلٍّ
Şimdi gelelim maksada: İşte âsâr ve siyer ve tarih-i hayatı... Hattâ a'danın şehâdetleriyle, Zât-ı Peygamber'de vücûdu muhakkak olan
Yükleniyor...