بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍالَّذ۪ى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ

Emma ba'dü: Ey hakikatın âşıkı!.. Eğer vicdanını mütalaa etmekle hakikatleri rasad etmek istersen; kalb dedikleri latife-i Rabbâniyenin pası ve zengârı hükmünde olan arzu-yu hilaf ve iltizam-ı taraf-ı muhalif ve mazur tutulmak için kendi evhamına bir hak vermek ve bir asla irca' etmek ve mecmu'un neticesini her bir ferdden istemek ki, za'fiyeti sebebiyle neticenin reddine bir isti'dad-ı seyyie verilir.

{(*) Dikkat lâzımdır. -Müellif-}

Hem de bahaneli çocukluk tabiatı, hem de mahaneli düşman seciyyeti, hem de yalnız aybı görmek şanında olan müşteri nazarı gibi emirlerden o mir'atı taskil ve tasfiye et, müvazene ve mukabele eyle. Ekser emaratın imtizacından tezahür eden hakikatın şu'le-i cevvalesini karine-i münevvire et; tâ ekaldeki evham-ı muzlimeyi tenvir ve def' edebilesin... Hem de münsifane ve müdakkikane ile dinle. Kelâm tamam olmadan itiraz etme. Nihayete kadar bir cümledir, bir hükümdür. Tamam olduktan sonra bir vehmin kalırsa söyle...

Tenbih:

Şu bürhanın suğrası, nübüvvet-i mutlakadır. Kübrası ise, nübüvvet-i Muhammed'dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). İşte başlıyoruz:

İşaret:

Sâni'in hikmeti ve ef'alindeki adem-i abesiyet ve kâinattaki en hasis ve en kalil şeyde nizamın müraâtı ve adem-i ihmali ve nev'-i beşerin mürşide olan ihtiyac-ı zarurîsi; nev'-i beşerde vücûd-u nübüvveti kat'an istilzam ederler...

Eğer desen: Bu icmaldeki mânâyı anlamadım, tafsil et...

Derim: İşte dinle, görüyorsun ki; maddiye ve maneviye olan nev'-i beşerdeki nizamatın, hem de hasiyet-i aklın kuvvetiyle taht-ı tasarrufuna alınan çok enva'ın ahvaline verildiği intizamatın merkezi ve madeni hükmünde olan nübüvvet-i mutlakanın bürhanı, insanın hayvaniyetten üç noktada olan terakkisidir:

Yükleniyor...