derkinden neş'et eder. Evet, nefsini ikna' etmek suretinde müteveccih olursa, muhaliyet ve adem-i ma'kuliyetine hükmedecektir. Faraza kabul etse de, "tegafül-ü ani's-Sâni" sebebiyle hasıl olan ızdırar ile kabul edebilir.
Tenbih:
Mükerrem olan insan, insaniyetin cevheriyeti itibariyle daima hakkı satın almak istiyor ve daima hakikatı arıyor ve daima maksadı saadettir. Fakat bâtıl ve dalal ise, hakkı arıyor iken haberi olmadan eline düşer. Hakikatın ma'denini kazar iken ihtiyarsız bâtıl onun başına düşer. Veyahut hakikatı bulmaktan muztar veya tahsil-i haktan hâib oldukça, asl-ı fıtratı ve vicdanı ve fikri; muhal ve gayr-ı makul bildiği bir emri, nazar-ı sathî ve tebeî ile kabulüne mecbur oluyor.
İşte bu hakikatı pîş-i nazara al! Göreceksin ki: Bütün nizam-ı âlemden eser-i gaflet olarak tevehhüm ettikleri ezeliyet-i madde ve hareket-i zerre; ve şu bütün akılları hayrette bırakan nakş ve san'at-ı bedi'ada tahayyül ettikleri tesadüf-ü amyâ; ve bütün hikemin şehadâtına rağmen esbab-ı camideden itikad ettikleri tesir-i hakikî; ve nefislerine mugalata edip vehmin -istimrara istinaden- iğvasıyla tecessüm ve tahayyül olunan tabiat-ı mevhumeyi merci' yapmakla teselli ettikleri!.. Elbette fıtratları reddeder. Fakat yalnız hakka teveccüh ve hakikata kasd ettikleri için şu evham-ı bâtıla davetsiz olarak, yolun canibinden ta'arruz ettikleri için, elbette hedef-i garazına nazarını dikmiş olan adam o evhama tebeî ve sathî bir nazar ile bakıyor.
Onun için müzahref olan içine nüfuz edemez. Fakat ne vakit rağbet ve kasd ve satın almak nazarıyla baksa; almaya değil, belki iltifat etmeye ve bakmaya tenezzül etmez!..
Evet şu kadar çirkin bir şeyi vicdan ve akıl muhal görüyor. Kalb dahi kabul etmez.. İllâ ki müşagabe ile safsata edip; herbir zerreye hükemanın akıllarını ve hükkamın siyasetlerini verip, tâ herbir zerre ahavatıyla ittifak ve intizam mes'elesinde müşavere ve muhabere etsinler. Evet bu suretteki bir mesleği, insan değil hayvan dahi kabul etmez. Fakat ne çare, mesleğin lâzım-ı beyyini meslektendir. Şu meslek ise, bu suretten başka birşey ile tasvir edilmez. Evet bâtılın şe'ni şöyledir: Ne vakit tebeî bir nazar ile bakılırsa, sıhhatine bir ihtimal verilir. Fakat im'an-ı nazar eyledikçe, ihtimal-i sıhhat bertaraf olur.
İşaret:
Madde dedikleri şey ise; suret-i mütegayyire, hem de hareket-i zâile-i hâdiseden tecerrüd etmez. Demek hudûsu muhakkaktır. Feya
Tenbih:
Mükerrem olan insan, insaniyetin cevheriyeti itibariyle daima hakkı satın almak istiyor ve daima hakikatı arıyor ve daima maksadı saadettir. Fakat bâtıl ve dalal ise, hakkı arıyor iken haberi olmadan eline düşer. Hakikatın ma'denini kazar iken ihtiyarsız bâtıl onun başına düşer. Veyahut hakikatı bulmaktan muztar veya tahsil-i haktan hâib oldukça, asl-ı fıtratı ve vicdanı ve fikri; muhal ve gayr-ı makul bildiği bir emri, nazar-ı sathî ve tebeî ile kabulüne mecbur oluyor.
İşte bu hakikatı pîş-i nazara al! Göreceksin ki: Bütün nizam-ı âlemden eser-i gaflet olarak tevehhüm ettikleri ezeliyet-i madde ve hareket-i zerre; ve şu bütün akılları hayrette bırakan nakş ve san'at-ı bedi'ada tahayyül ettikleri tesadüf-ü amyâ; ve bütün hikemin şehadâtına rağmen esbab-ı camideden itikad ettikleri tesir-i hakikî; ve nefislerine mugalata edip vehmin -istimrara istinaden- iğvasıyla tecessüm ve tahayyül olunan tabiat-ı mevhumeyi merci' yapmakla teselli ettikleri!.. Elbette fıtratları reddeder. Fakat yalnız hakka teveccüh ve hakikata kasd ettikleri için şu evham-ı bâtıla davetsiz olarak, yolun canibinden ta'arruz ettikleri için, elbette hedef-i garazına nazarını dikmiş olan adam o evhama tebeî ve sathî bir nazar ile bakıyor.
Onun için müzahref olan içine nüfuz edemez. Fakat ne vakit rağbet ve kasd ve satın almak nazarıyla baksa; almaya değil, belki iltifat etmeye ve bakmaya tenezzül etmez!..
Evet şu kadar çirkin bir şeyi vicdan ve akıl muhal görüyor. Kalb dahi kabul etmez.. İllâ ki müşagabe ile safsata edip; herbir zerreye hükemanın akıllarını ve hükkamın siyasetlerini verip, tâ herbir zerre ahavatıyla ittifak ve intizam mes'elesinde müşavere ve muhabere etsinler. Evet bu suretteki bir mesleği, insan değil hayvan dahi kabul etmez. Fakat ne çare, mesleğin lâzım-ı beyyini meslektendir. Şu meslek ise, bu suretten başka birşey ile tasvir edilmez. Evet bâtılın şe'ni şöyledir: Ne vakit tebeî bir nazar ile bakılırsa, sıhhatine bir ihtimal verilir. Fakat im'an-ı nazar eyledikçe, ihtimal-i sıhhat bertaraf olur.
İşaret:
Madde dedikleri şey ise; suret-i mütegayyire, hem de hareket-i zâile-i hâdiseden tecerrüd etmez. Demek hudûsu muhakkaktır. Feya
Yükleniyor...