ki, bu zamanın harbinin diplomatlarının desais-i harbiyelerinden daha mesturdur. Bir diplomatın kuvve-i şâmmesi lâzımdır, tâ istişmam edebilsin.

Ezcümle:

يٰسٓ

Suresinde

مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ وَ هِىَ رَم۪يمٌ

şive-i ifadeden, Zemahşerî

مَنْ يَبْرُزُ اِلَى الْمَيْدَانِ

üslûbunu istişmam etmiştir. Evet insan isyanla Hâlıkın emrine karşı manen müdafaa ve mübareze eder...

* * *


DÖRDÜNCÜ MES'ELE

Kelâmın kuvvet ve kudreti ise; kelâmın kuyûdatı birbirine cevab vermek ve keyfiyâtı birbirine muavenet etmekle, umumen "karınca kaderince" asl-ı garaza işaret ve herbiri parmağını maksad üzerine bırakmak ile:

عِبَارَاتُنَا شَتّٰى وَحُسْنُكَ وَاحِدٌ وَكُلٌّ اِلٰى ذَاكَ الْجَمَالِ يُش۪يرُ

Düsturuna timsal olmaktır. Demek kuyudat, zen-av gibi veyahut dereler gibi.. maksad ise ortalarından istimdad edici bir havuz gibi olmak gerektir.

Elhasıl:

Zihnin şebekesi üstünde tersim olunan ve nazar-ı akl ile alınan suret-i garaz, müşevveş olmamak için, tecâvüb ve teâvün ve istimdad lâzımdır.

İşaret:

Bu noktadan intizam neş'et etmekle tenasüb tevellüd edip hüsn ü cemal parlar. Eğer istersen Rabb-i İzzet'in kelâmına teemmül et!..

Ezcümle: Zerresi büyük bir taş kadar büyük olan azabdan tahvif ve insanı kallâk ve tahammülsüz olduklarını göstermek için sevk edilen

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

olan âyete bak. Nasılki "şeyi zıddından in'ikas ettirmek" olan kaide-i beyaniyeye binaen tehvil ve tahvif için azabın bir parçasının derece-i tesirini göstermek istediğinden, kıllet olan esas-ı maksada, nasıl kelâmın her tarafı elini oraya uzatıp kuvvet veriyor.

Yükleniyor...