bak, vech-i nisbeti sana temessül edecektir. Halbuki İbn-i Abbas'ın her söylediği sözü, hadîs olması lâzım gelmediği gibi; her naklettiği şeyi de onun makbulü olmak lâzım gelmez. Zîrâ İbn-i Abbas gençliğinde İsrailiyata, bazı hakâikin tezahürü için hikâyet tarîkiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir.

Eğer Dersen:

"Muhakkikîn-i sofiye, "Kaf"a dair pek çok tasviratta bulunmuşlardır?" Buna cevaben derim: "Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelangâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesedlerini çıkarıp seyr-i ruhanî ile o ma'rezgâh-ı acaibe temaşa ediyorlar. "Kaf" ise; o âlemde onların tarif ettikleri gibi mütemessildir. Bir parça âyinede, semavat ve nücum temessül ettikleri gibi; bu âlem-i şehâdette velev küçük şeyler de olsa -çekirdek gibi- âlem-i misalde tecessüm-ü maanînin tesiriyle bir büyük ağaç oluyor. Bu iki âlemin ahkâmları birbirine karıştırılmaz. Muhyiddin-i Arabî'nin mağz-ı kelâmına muttali olan bunu tasdik eder.

Amma avamın, yahut avam gibi adamların mabeynlerinde müştehir olan keyfiyeti ki: "Kaf" yere muhittir ve müteaddiddir, her ikisinin ortasında beş yüz senedir.. ve zirvesi semanın ketfine mümastır... ilâ âhiri hayalâtihim... Bunu, ne kıymette olduğunu bilmek istersen, git Üçüncü Mukaddeme'den fenerini yak! sonra gel, bu zulümata gir. Belki âb-ı hayat olan belâgatını göreceksin.

Eğer bizim bu mes'elede olan itikadımızı anlamak istersen; bil ki ben "Kaf"ın vücûduna cezmederim, fakat keyfiyeti ise, havale ederim. Eğer bir hadîs-i sahih ve mütevatir, keyfiyetin beyanında sabit olursa iman ederim ki; murad-ı Nebî sadık ve doğru ve haktır. Fakat murad-ı Nebevî üzerine... Yoksa nâsın mütehayyelleri üzerine değil. Zîrâ bâzan fehmolunan şey, muradın gayrısıdır.

Bu mes'elede malûmumuz budur: Kaf Dağı, ekser şarkı ihata eden ve eski zamanda bedevî ve medenîlerin aralarında fâsıl olan ve a'zam-ı cibal-i dünya olan Çamular'ının annesi olan Himalaya silsilesidir. Bu silsilenin ırkından cibal-i dünyanın ekserisi teşa'ub eyledikleri söylenir. Bu hal öyle gösteriyor ki: "Kaf"ın dünyaya meşhur olan ihatanın fikir ve hayali bu asl-ı teşa'ubdan neş'et etmiş olmak gerektir.

Ve Sâniyen:

Âlem-i şehâdete suretiyle ve âlem-i gayba mânâsıyla müşabih ve ikisinin mabeyninde bir berzah olan âlem-i misal o muammayı halleder. Kim isterse, keşf-i sadık penceresiyle veya rü'ya-yı sadık menfeziyle veya şeffâf şeyler dûrbîniyle ve hiç olmazsa hayalin vera'

Yükleniyor...