Mademki menba' Avrupa'dadır. Gelen cereyan, ya menfî veya müsbettir. Menfîye kapılan, harf gibi
دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِ غَيْرِه۪
yahud
لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِه۪
tarif edilir.
Demek bütün harekâtı bizzât haric hesabına geçer. Çünki iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti faide vermez. Bahusus menfî iki cihet-i za'fla, haric cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya'kıl olur.
Diğer müsbet cereyan ise ki, dâhilden muvafık şeklini giyer. İsim gibi,
دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِه۪
dir. Hareketi kendinedir. Tebeî haricedir. Lâzım-ı mezheb mezheb olmadığından, belki muahez değil. Bahusus iki cihetle kuvveti, haric cereyanın müsbet ve za'fına inzimam etse, harici kendine âlet-i lâyeş'ur edebilir.
Dediler:
-Dinsizliği görmüyorsun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.
Dedim: Evet lâzımdır. Fakat kat'î bir şart ile ki, muharrik aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki ma'fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes'uldür.
Denildi:
-Nasıl anlarız?
Dedim:
-Kim fâsık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû'-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslekdaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
Meselâ: İki adam döğüşürler. Biri, zaîf düşeceğini hissederken, elindeki Kur'ân'ı kavîye uzatmakla himayesini davet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Tâ beraber çamura düşmesin. Kur'ân'a muhabbetini, hürmetini göstersin. Kur'ân'ı, Kur'ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına
دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِ غَيْرِه۪
yahud
لَا يَدُلُّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِه۪
tarif edilir.
Demek bütün harekâtı bizzât haric hesabına geçer. Çünki iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti faide vermez. Bahusus menfî iki cihet-i za'fla, haric cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya'kıl olur.
Diğer müsbet cereyan ise ki, dâhilden muvafık şeklini giyer. İsim gibi,
دَلَّ عَلٰى مَعْنًى ف۪ى نَفْسِه۪
dir. Hareketi kendinedir. Tebeî haricedir. Lâzım-ı mezheb mezheb olmadığından, belki muahez değil. Bahusus iki cihetle kuvveti, haric cereyanın müsbet ve za'fına inzimam etse, harici kendine âlet-i lâyeş'ur edebilir.
Dediler:
-Dinsizliği görmüyorsun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.
Dedim: Evet lâzımdır. Fakat kat'î bir şart ile ki, muharrik aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki ma'fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes'uldür.
Denildi:
-Nasıl anlarız?
Dedim:
-Kim fâsık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû'-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslekdaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
Meselâ: İki adam döğüşürler. Biri, zaîf düşeceğini hissederken, elindeki Kur'ân'ı kavîye uzatmakla himayesini davet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Tâ beraber çamura düşmesin. Kur'ân'a muhabbetini, hürmetini göstersin. Kur'ân'ı, Kur'ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına
Yükleniyor...