Mühim Hususlar

• Üstadı Mısır’a davet etmek için Emirdağ’a Mısır’dan biri gelmişti. Üstad o zata “Şimdi beni (eliyle kolunu işaret ederek) böyle, böyle, böyle parça parça etseler ihtiyar elimde değil... burayı terkedemem” buyurdu. Lâhikalarda varya “Mekke’de de olsam, buraya gelmek lazımdı” yazıyor Üstad.

• Şark’ta ağanın birisi, adamının eline yüzük verip, yüzüğün deliğinden kurşun geçirme hadisesini hatırlayın. Ona nisbeten, bizim Üstadımıza sadakat ve fedakarlığımız -hele Allah için olunca- nasıl olmalı.

• O aziz Üstadımızın azami ihlasıdır ki, Risale-i Nur kendi kendine intişar ediyor. Futuhat şimdi, zirve-i bâlâsındadır.

• Bini aşan mahkemeden inayet-i İlahi ile beraat almak, elbette ucuz olmadı.

• Ne geliyorsa başımıza safdillikten, safdillerden geliyor!

• Üstadımız, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini lahikalarda sarihan ve vazıhan ve mücmel olarak yazmıştır. Meslek ve meşreb düsturlarıyla kâlen, hâlen, ilmen ve kalemen meşgul olan ve ihlasla cehd eden, vartaya düşmez. Sair usullerle çalışılırsa varta-i azime düşebilir.

Kâlen meşguliyet: Konuşmalarımızın Risale-i Nur’a uygun olmasına cehd etmeliyiz.

Fiilen meşguliyet: Hatt-ı hareketimizin Risale-i Nur’a muvafık olmasına cehd etmeliyiz.

Kalemen meşguliyet: Risale-i Nur’u medh ederek, kalemle yazmalıyız.

• Muallim olunca sizler de Konferans tertip etmelisiniz. (Sigaranın kötülüğü, çocuk terbiyesi v. neticesini hep imana bağlayarak.)

• Ağlamayan çocuğa meme verilmez. Destisi dolu olana birşey verilmez.

• Gelenlere (Risale-i Nur isteyenlere) “yok” dersek, müteselsilen mes’ul, günahkar oluruz.

• Ezberleri, kendi nefsimize ve hizmet gayesi ile ve hatta kendimizin istifadesi için yapmak.

• Hizmet niyetiyle, kendi nefsimize okumak.

• Füruat (hissî geçimsizlikler, imtizaçsızlıklar) füruat... diye diye, esasat da gider.

• Üstad “Seni anana, babana veriyorum” dedi mi, o söz, onun kovmasıdır.

• Üstadımız “Benimle gelen perişan kalmaz. Benimle gelen arkadaş; eğer ruz-i mahşerde perişan olursa, o benim sırtıma yük olsun. Yeter ki o, bu daireye ahdini bozmasın” derdi.

• Üstad; “Biz bir defa daireye aldık mı, bir daha kolay kolay bırakmayız. Bir de bırakınca, bir daha kıyamette yüzüne bakmayız” diyordu.

• Göze görünen şa’şaalı hizmetler, Risale-i Nur’un mesleğinde yoktur.

• Din düşmanları ve komünistler; muvaffak olmuş bir cemaatı başka şeylerle meşgul ederek, hedefinden saptırmaya, şaşırtmaya çalışırlar.

• İhvan-ı Müslimine dessaslarca planlanan devamlı sorular geliyor, cevap veriyorlar. Şiddetli münakaşalar oluyor, nihayet zararını anlıyorlar. Meşgul olmamak hususunda, mensuplarına tamim yayınlıyorlar.

• Deponun yanından geçerken birisi “Üstadım eserleri burada saklıyoruz” diyor. Üstad; “Onu mu sordum?” diyor ve deposunun yerini değiştirtiyor.

• Abi liselilere sorarmış; “Sosyoloji hocası derste ne anlattı?” Sonra da, Risale-i Nur’dan o mes’eleleri onlara okuyor...

• Üstad Ceylan Abi’ye soruyor; “Kaç kişi var?” “50 kişi Üstadım...” diyor. 50 kişiye risale


Yükleniyor...