İkinci âyet:
تَجْر۪ى
Evet
وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى لِمُسْتَقَرٍّ
bir üslûba işaret ettiği gibi,
لِمُسْتَقَرٍّ
dahi bir hakikatı telvih eder. Demek caizdir ki,
تَجْر۪ى
lafzıyla şöyle bir üslûba işaret olsun. Şöyle: Şems, demiri altundan yapılmış mühezzeb, müzehheb, zırhlı bir sefine gibi esîrden olan ve mevc-i mekfuf tabir olunan umman-ı semada seyahat ve yüzüyor. Eğer çendan müstekarrında lenger-endazdır. Lâkin o bahr-i semada o "zeheb-i zâib" cereyan ediyor. Fakat o cereyan arazî ve tebaî ve tefhim için müraat ve ihtiram olunan nazar-ı hissiyledir. Fakat hakikî iki cereyanı vardır. Olmaz ise de olur. Zira maksad, beyan-ı intizamdır. Esalîb-i Arab'da olduğu gibi tebaî ise veya zâtî ise, nizamın nokta-i nazarında birdir.
Sâniyen:
Şems müstekarrında, mihveri üzerinde müteharrik olduğundan o erimiş altun gibi eczaları dahi cereyan ediyor. Bu hareke-i hakikiye evvelki hareke-i mecaziyenin danesidir, belki zenbereğidir.
Yükleniyor...