Birinci Mukaddeme'de tedebbür et, sonra bunu da dinle ki; Şâri'in irşad-ı cumhurdan maksud-u aslîsi: İsbat-ı Sâni'-i Vâhid ve nübüvvet ve haşir ve adalette münhasırdır. Öyle ise: Kur'an'daki zikr-i ekvan, istitradî ve istidlal içindir. Cumhurun efhâmına göre san'atta zahir olan nizam-ı bedî' ile nazzam-ı hakikî olan Sâni'-i Zülcelal'e istidlal etmek içindir. Halbuki san'atın eseri ve nizamı herşeyden tezahür eder. Keyfiyet-i teşekkül nasıl olursa olsun, maksad-ı aslîye taalluk etmez.

Tenbih:

Mukarrerdir ki delil, müddeadan evvel malûm olması gerektir. Bunun içindir ki; bazı nususun zevahiri, ittizah-ı delil ve istînas-ı efkâr için cumhurun mu'tekadat-ı hissiyelerine imale olunmuştur. Fakat delalet etmek için değildir. Zira Kur'an, âyâtının telâfifinde öyle emarat ve karaini nasbetmiştir ki; o sadeflerdeki cevahiri ve o zevahirdeki hakikatları ehl-i tahkika parmakla gösterir ve işaret eder. Evet "Kelimetullah" olan Kitab-ı Mübin'in bazı âyâtı, bazısına müfessirdir. Yani bazı âyâtı, ehavatının mâ-fiz-zamirlerini izhar eder. Öyle ise bazıları diğer bir ba'za karine olabilir ki; mana-yı zahirî murad değildir.

Vehim ve Tenbih:

Eğer istidlalin makamında denilse idi ki: Elektriğin acaibi ve cazibe-i umumiyenin garaibi ve küre-i arzın yevmiye ve seneviye olan hareketi ve yetmişten ziyade olan anasırın imtizac-ı kimyeviyelerini ve şemsin istikrarıyla beraber suriye olan hareketini nazara alınız, tâ Sâni'i bilesiniz! İşte o vakit delil olan san'at, marifet-i Sâni' olan neticeden daha hafî ve daha gamız ve kaide-i istidlale münafî olduğundan bazı zevahiri, efkâra göre imale olunmuştur. Bu ise: Ya müstetbe-üt terakib kabîlesinden veya kinaî nev'inden olduğu

Yükleniyor...