Geçen lisanların tafsiline geçiyoruz. Şöyle ki:
Kâinatta görünen tanzimat, nizamat, müvazenat kabza-i tasarrufunda bir mizan ve nizam bulunan Hâlık'ın vücub-u vücuduna delalet etmekle
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
cümlesini okur.
Ve keza kâinatta intizam ve ıttırad hüküm-fermadır. Bu iki sıfat, mutasarrıfın vahdetine ve bir olduğuna şehadet etmekle
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
hakikatini ilân ediyor.
Ve keza semavat sahifesini güneş ve yıldızlarla yazan kudretle, bal arısıyla karıncanın sahifelerini hüceyrat ve zerrat ile yazan kudret bir olduğundan
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ile (mes'elenin ilânıyla) Hâlıkın bir olduğuna delalet ve şehadet eder.
Ve keza meselâ bulut ile arz gibi camid ve mütehalif şeylerde tecavüb ve muavenet, yani birbirinin hacetine cevab vermek ve seyyarat gibi şemsten pek uzak olan yıldızların şemse veya birbirine tesanüd etmeleri, bütün eşyanın bir Müdebbirin idaresinde bulunduğuna şehadet ederek
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ile ilân eder.
Ve keza semavatın yıldızlar gibi âsâr-ı muntazamadaki müşabehet ve arzın birbirine benzeyen çiçeklerinde, hayvanatındaki münasebet, Hâlıkın bir olduğuna delaletle şehadetini
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
ile ilân eder.
Yükleniyor...