hiçbir şey yoktur. O kitabın maddelerinden âlemde görünen yalnız nizam ve mizan maddelerine bak! Evet görüyoruz ki, herhangi muvazzaf bulunan bir şey, vazifesinden terhis edilmekle daire-i vücuddan çıkarsa, Fâtır-ı Hakîm onun çok suretlerini "Levh-i Mahfuz"larda tesbit eder. Ve tarih-i hayatını, tohumunda ve neticesinde nakşeder ve pek çok gaybî âyinelerde ibka eder. Meselâ: Bir şecere, meyvesiyle hâmile olduğu gibi, tohumu da meyve ile hâmiledir. Demek, ağacın bünyesinde semeresi mevcud olduğu gibi, tohumunda da semere mevcuddur. Ve keza vücuddan çıkmış pek çok şeyler, insanın kuvve-i hâfızasında mevcud kalır.

İşte bu misallerden, hıfz ve hafîziyet kanunu ne derece ihatalı olduğu anlaşıldı. Evet bu mevcudatın sahibi pek büyük bir ihtimam ile mülkünde cereyan eden her şeyi taht-ı hıfz ve muhafazasına almıştır. Ve hâkimiyetinin muhafazası için sonsuz bir dikkati vardır. Ve rububiyetinde tam bir intizam ve saltanat vardır ki, edna bir hâdiseyi, âdi bir hizmeti yazar ve yazdırır. İşte bu derece ihatalı, ihtimamlı bir hıfz kanunu, elbette âlem-i âhirette yapılacak bir divan-ı muhasebata bakar. Şu muhafaza kanunu, bütün eşyada cari olduğu gibi, mahlukatın en eşrefi olan insana da şamildir. Çünki insan Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine ait şuunat ve ahvaline şâhiddir. Ve mahlukatın cemaatleri içinde Allah'ın birliğine dellâldır. Ve mevcudatın tesbihatına müşahid ve hilafet-i kübra ile tekrim ve teşrif edilmiştir. İnsan bu keramete, bu şerefe nâil olduğu halde, kendisini başıboş ve gayr-ı mes'ul zannetmesin. Onun da divan-ı muhasebatta pek karışık hesabları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak olduğu yere gidecektir.

Evet kudret-i ezeliyeye nisbetle, ölümden sonra haşrin gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. Evet nebatat gibi insanın da bir güzü, bir de baharı vardır. Evet geçmiş zamanda vukua gelmiş olan mu'cizat-ı kudret, Sâni'in bütün imkânat-ı istikbaliyeye kâdir olduğuna kat'î şahid ve bürhanlardır.

Ve keza bu âlemin mâliki, kendi kudretine pek kolay ve pek ehven ve ibadına fevkalâde mühim ve pek şedid-ül ihtiyaç olan haşrin tekrar be tekrar va'dinde bulunmuştur. Malûmdur ki, hulf-ül va'd kudretin izzetine, rububiyetin merhametine zıddır. Zira va'din hilafını yapmak, cehlin veya aczin alâmetidir. Bu ise Kadîr-i Mutlak, Hakîm-i Mutlak olan zâta muhaldir.

Yükleniyor...